18 Mayıs 2012 Cuma

İbrahim Kaypakkaya Anısına

İşte İbo'nun ayağını bastığı toprak: Dağ ve zindan...
İşte direncin karşısında zalimin çaresiz kalışı...
Ve işkenceye karşı direnişiyle efsaneleşen bir hayat...

Bu cümleler Nihat Behram'ın; "Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit" isimli İbrahim Kaypakka'yı anlatan kitabının arka kapağında yer alıyor. İbo'yu kitaplardan ve efsaneleşmeye başlamış menkıbelerden tanıyoruz artık. Ve bu şekilde gelen bir tanımanın ardından İbo kimdir, nasıl biridir diye sorsalar; "Direncin adıdır İbrahim Yoldaş, bin başı olsa binini de verir de, yoldaşını, davasını satmaz İbrahim Yoldaş, köylünün yanında, halkının içindedir İbrahim Yoldaş" der ve böylece İbo'yu ve İbo'nun izinden gidenleri, İbo'ya yoldaşım diyenleri İbo'dan uzaklaştırır; O'nu kutsal bir haleyle çevirir, kahramanlaştırırız. Bizim ülkemizin yeterince kahramanı var, bizim ülkemizin yeterince dokunulmazları, eleştirilmezleri var. Bize yeni kahramanlar, yeni tabular gerekmiyor. Bize kendimizle özdeşleştirebileceğimiz; düşüncesini eyleme dökmüş, aklı parlak, ruhu parlak, halkın içinden önderler gerekiyor. Yani bize İbrahim Kaypakkaya gibi önderler gerekiyor, efsaneleri değil.

Çorum'da doğuyor İbo, fakir bir ailenin çocuğu olarak. Çoğu Anadolulu gibi. İstanbul'da Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na girdiği sırada, İstanbul Üniversitesi Fizik bölümüne de başlar. Çapa Fikir Kulubü'nün kurucuları arasında yer aldıktan sonra, bu kulubün başkanlığına seçilir.1968 yılında 6.filoya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle okuldan atılır. mdd-sd ayrışmasında; ilk başlarda sd tezlerini benimsemiş olsa da, sonradan mdd kanadında yer alır. Daha sonra yaşanacak ayrışmada, Doğu Perinçek ile birlikte hareket etmeye başlar. İbo'nun fikirleri Doğu Perinçek ile de örtüşmez; İbo, Doğu Perinçek ve arkadaşlarını revizyonistlikle ve oportünistlikle suçlayarak; TKP/ml'yi kurar. Örgütün askeri kanadı olarak TİKKO, gençlik örgütü olarakta TMLGB ortaya çıkar. İbo örgütün güçlü olduğu Çemişgezek bölgesinde çalışmalarını sürdürürken kolluk güçleriyle karşı karşıya gelir. İbo ile beraber hareketin önderlerinden kabul edilen Ali Haydar Yıldız'da oradadır. Ali Haydar Yıldız çatışma sırasında hayatını kaybeder, İbo ise yaralı olarak kurtulmayı başarır. Ancak bu kurtuluş çok uzun sürmeyecek, sadece 5 gün sonra bir köy öğretmeninin ihbarı ile yakalanacaktır. İbo'nun efsaneleşme süreci, yakalanışından sonra başlar. İbo yaralıdır, yorgundur, bölge karla kaplıdır. Kolluk kuvvetleri yine de aman vermez; İbo'yu o yaralı haliyle yalın ayak yürütürler. Hastaneye varıldığında İbo'nun ayak parmakları hissizleşmiştir, kesilmesi uygun görülür. Yakalanışıyla birlikte başlayan işkenceler, 4 aya yakın sürecektir. İbo'dan isim vermesi, örgütün prensiplerini, işleyiş yapısını anlatması istenir. Ancak İbrahim Yoldaş; haftalar süren işkencesi boyunca; yalnızca davasından bahsetmiş; sosyalizmi, marksizmi, maoizmi anlatmıştır. Sorgusunda söyledikleri, davasını ne kadar benimsediğini gösterir niteliktedir;


4 aya yakın işkence görmesine rağmen kimsenin adını vermeyen bu yiğit insan için devlet görevlileri intihar etti derler. Henüz mahkemeye bile çıkarılmıştır. Bunun üzerine dönemin bağımsız milletvekili Mehmet Ali Aybar İbo'nun ölümüyle alakalı soru önergesi verir. Ancak sonuç değişmez, İbo'nun ölümü kayıtlara intihar olarak geçer. Bedenindeki deliklerin nedeni açıklanmaz.

İbo'dan bahsederken genelde bu son dört ayı göz önüne alınır. Halbuki İbo; sosyalist sol içerisinde Mustafa Kemal'in eylemlerinin faşist eylemler olduğunu söyleyen ilk insanlardandır. Kürt halkının ayrı bir halk olduğunu, ve kendi kaderlerini tayin etme hakkının Kürtler için de var olması gerektiğini savunduğu için Fikir Kulübünden kovulmuştur. Köyden kentlere doğru gelişecek bir devrimi savunmuş, bulduğu her fırsatta köylere gitmiş, köyülünün emeğine ortak olmuş, bir aydın gibi düşünüp bir sosyalist gibi de çalışmıştır. Ve 24 yaşındayken öldüğünde, arkasında yüzlerce sayfalık teorik yazı ve aydın bir sosyalistin, halkın içerisinde nasıl olacağına dair, halkın sevgisini nasıl kazanacağına dair bir yaşam öyküsü bırakmıştır. İbo'nun o efsanevi zindan direnişinden ziyade, İbo'yu İbo yapan, sosyolojik tahlilleri ve halkının yanında iş tutan elleridir.

Bugün Denizlerden, Erdallardan hatta Mahirlerden bahsetmek mümkün hale gelmişken; hala İbo'dan bahsetmek fecaatle yasaktır. İbo ölümünün 39. yılında bile zalimi korkutmakta, titretmekte. Bu çelik aldığı suyu unutmayacak İbrahim Yoldaş!

Şiirsel Alıntılar_Yusuf Hayaloğlu_Beni Tutma

Öyle çok şey var ki,
Şimdi burada anlatmak istemiyorum..
Sen de ince sorularınla
Beni incitmesen, iyi olur..

Yağmurlu ve uzun bir yolu
Düşe-kalka yürümeye çalıştık
Ve inanılmayacak kadar duygusal
Bir geçmişimiz oldu seninle..
Üstelik biz bunu, bir ömür boyu
Sürüp gider sanmıştık..

Beni tutma, böyle sahnelere gelemem.
Beni tutma, çok kötü yanılırsın.
Yıllardır öyle biriktim ve öyle gerildim ki
Şimdi topyekün boşalırım,
Toz olur dağılırsın..

Sen benim en ince telimden
Türkümü çaldın.
Sen benim en ücra duygularımı
Talan ederek beslendin.

Her şeyin merkezi sendin,
Her şey senin etrafında dönerdi.
Bar köşelerinde tükenip
Kaldırımlarda sınarken kendimi,
Gelip sana sığınırdım,
Umutlarım bir kez daha gümlerdi..

Beni tutma, şantajlara boyun eğmem.
Beni tutma, hırsımdan çatlarım.
Yıllardır öyle sabrettim ve öyle doldum ki
Şimdi yanardağlar gibi
Birdenbire patlarım..

Bir yavru serçe, hayata alışır gibi
Ağzım açık bağlandım sana.
Bir topal karınca, yuvasına yaklaşır gibi
Titredim, heyecanlandım sana.

Bu akşam, çekip gitmek adına
Bütün ömrümü ve seni sildim.
Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda,
Zavallı bir figürandım sadece.
Anlatamam..
Kumlara yazılmış sözcükler kadar
Kısacıktı ümidim.
Ve anladım ki birtakım şeyleri
Ben daha ilk dalgayla yitirdim..

Beni tutma, ben senin dizlerine çökemem
Beni tutma, elinde kalırım, kırılırım.
Yıllardır öyle daraldım ve öyle bunaldım ki 

 Şimdi bir saniye bile oyalarsan,
İnan ki çıldırırım...

Sen, kalbimi emanet edecek kadar
Güvendiğim, dost bildiğim..
Sen bir lokmayı bile,
Tek başıma hazmedemeyip
Birlikte yediğim..
Sen, yatalak olsan, altına yapsan bile
İğrenmeden alırım dediğim..
Bu nasıl insanlıkmış ulan,
Bu nasıl arkadaşlık, bu nasıl vefa?
Bu nasıl acıymış ulan,
Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa?

Beni tutma, gazabım yakar ellerini.
Beni tutma, hurdahaş olursun.
Yıllardır öyle kırıldım ve öyle küstüm ki
Şimdi bir ah ederim,
Kaskatı kesilir, taş olursun..

Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyayı
Ama sen körsün, ısrarla görmüyorsun.
Ben şimdi beynine çakıyorum hayatı
Ama bir türlü algılamak istemiyorsun.

Peki, benim gördüklerimi gördün
Ve yaşadıklarımı hiç yaşadın mı sen?
Peki, devrik heykellerin önünde,
Düşsüz yanılgıları ve yüce gururlarıyla, 

Yoksul fakat dürüst,
 Çıplak bir sütun gibi dimdik duranların
Acısını hiç taşıdın mı sen?

Beni tutma, gömleğim kan içinde.
Beni tutma, darmaduman olursun.
Yıllardır öyle çok yedim ve öyle çok doydum ki
Şimdi bir tükürürüm
Havan bozulur, rezil olursun..

Ey, kir içinde yüzenler, hayatı kirletenler
Her devirde borusu ötenler!
Ey, darbe kaçkınları, ortayolcular, dönekler,
Ey, sümüklü böcekler!
Ey, bölenler, bölüşenler,
Kardeşi kardeşe kırdırıp kanla sevişenler!
Ey, gençliğimizi harcayanlar,
Ey, kağıttan kaplanlar, ey zavallı sıçanlar!
Ey, ciğeri beş para etmezler,
Sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar!
Ey, fırsatçılar, cepçiler, hortumcular, tokatçılar,
Vurguncular, voliciler, üçkağıtçılar!
Ey, sürüngenler, sülükler, bağırsam parazitleri, bitler,
Ey kudurmuş itler!
Ey, yüzü yırtılmış köçekler, fırıldak varyeteler,
Ve ey, dinsiz-imansız çeteler!

Beni tutmayın ulan, burama geldi dayandı,
Beni tutmayın, çizerim o çirkin suratınızı!
Yıllardır öyle çok sömürdünüz
Ve öyle çok kan kusturdunuz ki;
Ulan, şimdi bir şarjöre diz çöktürürüm alayınızı!..


Yusuf Hayaloğlu'nun sesinden dinlemek için tıklayın