13 Şubat 2013 Çarşamba

Eşcinsel vs Ensestist

Eşcinselliğin yasaklanmasını ya da en azından sıradanlaştırılmasını istemeyenlerin öne sürdüğü gerekçeler, genelde, dogmatik din hezeyanları, kültürel değer safsataları ve toplumsal normların içerisine hapsolmuş beynin abuklukları ile ortaya çıkan cerahattan ibarettir. Eşcinselliğe karşı bir akla sahip olması için toplum tarafından dinle-kültürle kodlanan bireyin aklı bir "normal" üretir. Normal, -1 ile 1 arasında bir doğru parçası hayal edersek, sıfır ve sıfıra en yakın olanların topuna birden verilen isimdir. Bu sınırların dışında kalana da konformist birey, "anormal" der. Anormallik tek başına bir şeyin reddedilmesi için geçerli olmaktan uzaktır. Toplum metal müziği anormal kabul etti diye metal müzik tü kaka olmayacağı gibi, yasaklanması, doğal kabul edilmemesi de mümkün değildir. Bu sebepten dolayı homofobikler, anormallik söylemlerini destekleyecek sığ argüman arayışı içerisine girerler. Bu argümanların sağlayıcısı da toplumun değerleri tarafından çoktan üretilmiş, homofobiğin kullanımına hazır hale getirilmiştir.

Bu argümanlardan en sık kullanılanları dinsel olanlarıdır. Türkiye, İslam Cumhuriyeti olarak adlandırılabilecek kadar müslümanı içerisinde barındıran ülke olduğundan, ilk argümanlardan birisi daima Lut kavmi olacaktır. Allah Lut kavmini eşcinsel olduğu için helak etti diyen güruh, az sonra da size eşcinselliğin hastalık olduğunu, tedavi edilmesi gerektiğini söyler. Yani bu güruha göre Allah, sırf hasta oldukları için bir kavmi helak etmiştir. Mükemmelliğine inanılan bir Tanrı için ne kadar da gaddarca. Yine bu güruha göre eşcinseller rahatça eşcinsel olduklarını söylememeli, kendileri gizlemeli, eşcinselliklerinin getirdiği eylemlerde bulunmamalıdırlar. Yani Lutçu arkadaşlarımız, hastalık olarak yutturmaya çalıştıkları eşcinselliği barındıran eşcinsel insanlardan hasta oldukları için utanmalarını beklemektedirler. Utanmaları da yetmez, adeta hasta oldukları için hasta olmayanlardan özür dilemelidirler. Lut kavminin helakını eşcinselliğe bağlayan insanların, eşcinselliği hastalık olarak görmeleri başlı başına bir çelişki-tutarsızlıktır. Bu tutarsızlığa düşmek istemeyen Lutçuların, ya helakın nedenini eşcinsellik olarak görmemeleri ya da eşcinselliği hiçbir zaman için hastalık olarak görmemeleri gerekir. Lut kavmine yeniden dönelim. Lut kavminin eşcinsel oldukları için helak edildikleri büyük bir saptırmadır. Lut kavminin helakı, insanı mülkü olarak görmesi üzerinden zuhur eder. Lut kavminin helakındaki esas neden, eşcinsel olmaları değil, eşcinselleri kullanmalarıdır. Zira Lut kavmindeki insanların karıları vardır, çocukları vardır. Lut kavmindeki bireyler eşcinsel değillerdir, olsa olsa karılarından sıkılmış, kadınlardan bıkmış, erkekte anlık hazzı duyumsamak isteyen, çocuk sorumluluğundan kaçmak isteyen, tecavüzcü, insanı metalaştıran bireylerdir.

Eşcinselliğin hastalık olduğu mevzusu da büyük oranda geçmişte kalmış düşüncelerden bir tanesidir. Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliğin hastalık olmadığını açıklayalı yirmi yıldan fazla oluyor. Yarın bir gün yeni bir bilimsel veri bize eşcinselliğin hastalık olduğunu söylese dahi eşcinselleri tedavi olmaya zorlamak gibi bir lüksü kimsenin yoktur. Zira hasta tedavi olmak istemediği sürece tedavi olmaya zorlamak, ancak hastanın akıl sağlığının yerinde olmamasıyla mümkün olabilir. Olası bir eşcinselliğin hastalık olduğunun kabulünden sonra dahi eşcinsel evliliklere izin vermemek söz konusu olamaz. İki insan grip olduğu için evlenmesine izin verilmemesi ne kadar mantıklı olacaksa, eşcinsellerin evlenmesine izin vermemek de o kadar mantıklı olacaktır.

Eşcinsellere ve eşcinsel evliliklere karşı olan homofobiklerin bir diğer savunusu toplumsal ahlakın bozulduğu meselesidir. Ahlak zaten yapısı gereği ahlaksızlar tarafından sürekli olarak bozulan ve yine ahlaksızlar tarafından tekrar ortaya konularak, ortaya koyan ahlaksızları ahlaklılaştıran bir olgudur. Toplumsal ahlak ya da kültür, kendisinden farklılaşan ahlaksız bireyler tarafından zaman içerisinde değişmeye zorlanır, sürekli olarak zorlanan toplumsal ahlak, bir süreden sonra ahlaksızların saldırıları karşısında duramaz hale gelerek yeni bir ahlaka evrilir. Yeni ahlak, eski ahlakın var olduğu süreçte ahlaksız olarak adlandırılanların ahlakıdır. Artık dünün ahlaksızları, bugünün ahlaklıları haline gelmiştir. Bunu engellemeye çalışan muhafazakar-bağnaz kesim her daim olacaktır. Ancak Hegel'in diyalektik kavramından nasibini almış olanların bu bağnazlığa düşmeyeceği de gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Hegel'den sonra Engels'in açıkça söylediği gibi; diyalektikin kabulüyle birlikte bağnazlık bireyi terk etmeye mahkumdur. Diyalektikin maddeci yorumu, hiç durmayan bir tarihsel değişimi, hiç bitmeyecek bir kültürel evrimi neredeyse şüpheye yer bırakmayacak ölçüde açıklamıştır. Bu sebepten eşcinselliğin ahlakı berhava etmesi, eşcinselliği kötülemek için kullanılamaz. Eşcinselliği dışlamak için, eşcinselliğin birey, doğal olarak toplum, üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri sıralamak, bu olumsuz etkileri göstermek gerekir. Bugüne kadar bu olumsuz etkiler bilimsel verilerin ışığı altında gösterilmiş değildir.

Eşcinselliğe ve eşcinsellere karşı kin besleyenlerin bir diğer argümanı, evlat edinmek isteyen eşcinsellerin çocuklarının yaşayacağı psikolojik travmaların hesabının nasıl verileceği yönündedir. Eşcinselliğin kötü-çirkin-iğrenç olarak kabul edildiği toplumlarda, eşcinsel çiftlerin çocuklarının psikolojik travmalar yaşaması kuvvetli ihtimaldir. Ancak bu travmanın sorumlusu eşcinsellik değil, eşcinselliği içselleştirememiş toplumun çocukta yarattığı iç çatışma halidir. Evde eşcinsel ebeveynleriyle yaşayan çocuk, dışarıda eşcinselliğin iğrençliğine yönelik baskıyla karşı karşıya kalır, bu çatışma hali de psikolojik sorunlara neden olabilir. Bu psikolojik sorunların müsebbibi de eşcinseller değil, eşcinselliği iğrenç olarak kodlayıp, bunu küçücük akıllara zerk etme işiyle uğraşan toplumsal akıldır. Eğer birinden birini mahkum edeceksek, mahkum edilmesi gerekenin, toplumsal aklımızın olumsuzluğunu gösteremediği bir eylemi ve eylemi gerçekleştirenleri mahkum etme girişimi olduğu açıktır.

Eşcinselliğe yüklenirken söylenenlerden bir tanesi de eşcinsellerin ortaya çocuk çıkartamadığı mevzusudur. Dünya'nın nüfus sorunu .çektiği doğrudur. Ancak bu sorun nüfusun azlığından değil, fazlalılığından kaynaklanır. Dolayısıyla eşcinsel birlikteliklerden ortaya çocuk çıkmaması hali, dünya toplumları için olumsuz değil, olumlu bir durumdur. Bununla birlikte, eşcinsel çiftlerin çocuk sahibi olamaması gibi bir zorunluluk da yoktur. İki kadının kurduğu beraberlikte, sperm bankasından alınan spermle kadınlardan birinin hamile kalarak çocuk sahibi olmasının önünü kapayan bir durum yoktur. Ya da erkek çiftin, bir taşıyıcı anne bulması söz konusu olabilir. Yani mesele üremekse, eşcinsel bireyler de üremeye katkıda bulunabilir. Cinselliğin zevk almak için değil, üremek için olduğunu söylemek ise Aziz Augustinus'tan orta çağ Avrupası'na bir hediyedir. Eşcinselliği bu düşünce üzerinden mahkum etmeye çalışanların, prezervatif kullanımından, doğum kontrol haplarına kadar bir dizi gebeliği engelleyen koruyucu önlem karşısında konumlanmayışlarının da nedenini sorgulamak gerekir.

Homofobiklerin eşcinselliğe saldıracağım diyerek şekilden şekle girmekte sınır tanımadıkları son nokta ise, madem eşcinsellikte sıkıntı yok, enseste ne diyorsunuz o halde dedikleri noktadır. Eşcinsellikle ensest arasında kurdukları bağlantının dayanak noktası "tercih" meselesi ya da ikisinin de toplum tarafından reddediliyor olması meselesi olsa gerek.

Eşcinselliğin tercih olup olmadığı uzun bir süredir dünyanın dört tarafında tartışılıyor ve son zamanlar genel kabul, eşcinselliğin doğuştan gelen bir yönelim olduğu yönünde. Yani eşcinsellik tercih olarak kabul edilmediği için, "madem isteyen istediği gibi istediği kişiyle sevişiyor, ensesti de meşru olarak mı görüyorsunuz" gibilerinden bel altı vurma çabaları da boşa çıkmış oluyor. Eşcinsellik ve ensest, olsa olsa ikisinin de toplum tarafından ahlaki-kültürel olarak dışlanıyor olması bahsinde  yan yana getirilebilir. Birinin kabulü diğerini de kabul etme zorunluluğunu getirmediği gibi, birini reddetmek de diğerini reddetme zorunluluğunu barındırmaz. Ensest sınırları toplumdan topluma değişen, sosyolojinin ilgi alanına giren bir meselidir. Bugün doğru kabul ettiğimiz sosyolojik bir vaka, yarın doğru olmaktan çıkabilir, aynı şekilde, bugün yanlış kabul edilen sosyolojik bir vaka, yarın doğru olarak kabul edilebilir. Ensesti yanlış olarak kabul etmenin en temel nedenlerinden biri, istismara çok açık olmasındandır. Çocuklarıyla aynı evde yaşayan ebeveynlerin, çocuklarını etki altına alarak kendilerini istetmeleri, kendilerine aşık etmeleri oldukça kolaydır. Bu durum da çocuğun tercihi değil, çocuğun bir yola kanalize edilmesi anlamına gelecektir. Bu da bireyi, bireyin mülkiyetine terkederek, bireyin bireyi kullanmasının önünü açmak anlamına gelir. Bilinçli bir toplumun, kültürel evrim sürecinde ileri aşamalara ulaşmış bir toplumun enseste çok daha olumlu yaklaşması, olası bir gelecektir. Bugün için de tartışılması, olumsuzluklarının konuşulması gerekir.

Dipnot: Ensestist uyduruk bir kelimedir.