21 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Sosyalist Eskisinin Teşhircilikle İmtihanı

Sanırım öncelikle sosyalist eskiliğinden söz etmem doğru olur. Üniversiteye girdiğimi öğrenip, İstanbul'a geldiğim ilk yıldan itibaren ateşli bir militan olarak sokaklarda boy göstermekten keyif alan bir yapıya bürünmüş, hayatımın her alanını bu militanlık eyleyişlerime göre kurgular olmuştum. Açıkça sosyalist olmakla övünüyor, zaman zaman da, bu halkla olmayacağını düşünüyor, kendi "muhteşem aydınlanmışlığımla" mesut oluyordum. Görece rahat yıllarımdı, en azından dün olanın yarın da olacağını biliyor, bugün olandan geçen ay ne olduğunu anlayabiliyordum. Bir sistem içerisinde, çarklaşarak, geçiyordu günler. İşte o günler; yani sosyalist olduğumu bağıra bağıra, söve söve, hönküre hönküre ilan ettiğim günler geride kaldı; önce liberter sosyalizmden dem vurdum, anarko komünizm olabilir mi dedim, otonomist marksizm de iyidir dedim. O da, bu da geçti; sosyalistim, marksistim, anarşistim diyemediğim bir an geldi. Bu gelen "an"da; geçmişimle ilgili, bir yergide veya yadsımada bulunmadığımı beyan etmem gerek. İlerlemiş, gelişmiş ve hatta büyümüş olduğum iddiasında değilim; sosyalizm de, marksizm de benim için aşılmış bir şey değil. "Sosyalist eskisi" kavramı bunun iddiasında olan bir kavram değil; en azından ben bu bağlamda kurgulamadım. Sadece, dün içerisinde bulunduğum siyasi/felsefi dizgeyi bildirmek için kullanılmış bir "sıfat"tan ibaret. Bir sosyalistin teşhircilikle muhabbetini, sosyalist tandansımdan algılayabildiğimi beyan eden bir "sıfat"tan ibaret.

Hemen hemen her sosyalist; teşhircilik-taciz kümeli-sorgulamalarla, kadın-erkek üzerine tartışmalara bizatihi girmiş, en azından, bu tartışmaların yapıldığı ortamlarda bulunmuştur. Bu tartışmalarda, taciz ve teşhircilik, sosyalistlerin ortodoksi görüşleriyle neredeyse kaçınılmaz olarak, aynı anda, aynı biçimde, aynı şiddetle yerilir ve genelde tacizin erkekten, teşhirin de kadından kaynaklandığı savlanır. Tacizin erkek iktidarından kaynaklandığı söylenebilir olsa da, teşhirin, kadın kaynaklı olduğunu dillendirebilmek oldukça zordur. Kadının herhangi bir kıyafet veya kıyafetsizlik tercihinin bir grup sosyalist tarafından teşhircilik olarak adlandırılması ve kadının cezalandırılmasını meşru bir çerçeve içerisinde görmesini kabul etmek de mümkün değildir. Zira teşhirciliğin öznesi, kıyafet/kıyafetsizlik tercihinde bulunan değil, bu tercihinden yola çıkarak tercihte/tercihsizlikte bulunanı kategorize eden bakış açısıdır. Tesettürlülüğü kadının köleleşmesi olarak gören bakış açısı, halihazırda var olan ahlaka göre biçimlenmiş belirli bir giyim tarzından uzaklaşanları da teşhirci olarak kodlamaktan çekinmeyen bakış açısıdır. Bu bakış açısının malikleri, kendilerince bir "olması gereken" giyiniklik üretir, bunun üzerinde giyinikliliklere köleleşme, altında giyinikliliklere teşhircileşme adını verir.

İşte bu adlandırma, teşhirciliği yaratanın ve doğal olarak teşhirci olanın kim olduğunu da gösterir niteliktedir. Belirlenmiş olan optimum giyinikliğin altına kalan kadın teşhirci değil, optimum giyinikliği ortaya koyanın, optimumun altına kalan giyinikliğe sebebiyet verenin kendisini ortaya koyduğu akıldır teşhirci. Göğüsü, göbeği, kolu, bacağı, vajinayı, kulağı; neresi olursa olsun, bir şeyi meta olarak ortaya koyan, meta olarak ortaya koyduktan sonra da bunların sergilenmesini, metalığından, yeren birey, metalığı ortaya çıkardığından mütevellit teşhirciyken, sergileyeni, teşhirci olarak lanse etmesi, kendi teşhirciliğinin üzerine örtme arzusundandır. Erkek egemen toplumsal yaşamda, bir kadın, istese de teşhirci olma şansına sahip değildir; teşhirciliği, ancak, kadınlığından vazgeçmesiyle mümkün olabilir. Durum bu minvaldeyken, bir takım sosyalistlerin, teşhircilik iddiasıyla kadınlara saldırmaya varacak kadar söylemleri, olsa olsa, kendi eril iktidar odaklarını savunmak amacına hizmet edebilir.

Bir nevi teşhircilik olarak algılanan, seks işçileri de(seks işçisi dememize kızan, "kutsal-işçi" savunucusu sosyalistlerimiz de var) bu bağlamda sosyalistlerin hedefi olmakta, olabilmekte. Tabii ki itiraz etmek, tabii ki eleştirmek, tabii ki seks işçileriyle dayanışmak gerek. Bu da başka bir metnin konusu olsun.

13 Ağustos 2014 Çarşamba

"Şortlu Kız ve Bakkalın Önündeki Amcanın Hazin Hikayesi"nin Hazinliği Üzerine Bir-Kaç Not

Oldukça uzun bir süredir yazmaktan imtina etmeye çabalıyorum. Tabii bu geri duruşumun tembellik dışında bazı nedenlerinin olduğuna da kendimi inandırmak istiyor, sebeplerimi temellendirmeye gayret ediyorum. Okumaya bunca zaman ayırdığım bir dönemde yazmakla çokça meşgul olma hali, muhtemelen, okunulanların kaydını tutma işine, ister-istemez, dönüşecektir çekincesi yaşıyorum. Yazılmış olanın okunulmasıyla yeniden üretiminin okur tarafından bir kez daha kayda geçirilmek suretiyle üretilmesi her ne kadar olmaması gereken bir eylem gibi kodlanamazsa da, bu durumdan kaçınılmasının arzulanması, bireyselliğimizi ortaya koyabileceğimiz üslubun ortaya çıkmasına ket vurulmasından kaçınmayı arzuladığımız anlamına da gelebilir ve bu durum oldukça anlaşılır bir durumdur. Bunun yanı sıra klavyemdeki ciddi bozukluk, tamiratının getireceği maddi yük de yazmaktan zoraki bir kaçınmayı dayattığını da söyleyebilirim. Ne var ki, bugün pek çok arkadaşımın paylaştığı, paylaşmalarından da okunulurluğuna katkıda bulunmak istediklerini düşündüğüm bir metinle karşılaştım. Bir erkeğin kaleme aldığı metin; klasik bir bakkal amcanın, klasik bir mini şortlu kadını, klasik bir şekilde göt kısmını ön planda tutmak kaydıyla göz hapsine almasından yola çıkarak, bir dizi serzenişte ve hatta öneride bulunuyor, akıl veriyor, güya; adil cinsiyetlerin, adil yaşamını resmediyor. Kadına dair olanı, erkeğin konuşmasından, mevcut kadın-erkek yapay ayrılıklarından kaynaklı olarak, haz etmeyen birisi olmakla birlikte, yaptığı haz vermeyen davranışının haz verimsizliğinin farkında olan bakkal amcaya, kurguladığı haz vermeyen metnin haz verimsizliğinin farkında olmayan bir adamın kızabilme meşruluğunu kendinde görebilmesi, kadına dair olanı erkeğin konuşmaması meylimin bahsi geçen konudan duyduğum rahatsızlık sebebiyle delinmesine, işgal edilmesine ve bu meylimden gayri meyillere meyletmeme, haliyle, sebebiyet veriyor. Söz konusu metni yavaş yavaş irdelemeye, eleştirmeye gayret etmeye başlamadan önce, kadının üzerine, kadın üzerinde iki erkeğin dolaylı konuşmasına maruz bırakmamdan ötürü duyduğum bir parça hicabın da varlığını belirtmek, boynumun borcu olmasa da, omuzlarımdaki ciddi bir yüktür.

Öncelikle "bakkal amca" karakterinin seçilmişliği başlı başına bir sınıfsal ayrıma hapsolunmuşluk belirtisi. Çünkü kadınların götlerine bakkal amcalar, şoför dayılar, amele abiler bakarken; üniversiteli zibidiler, holding patronları, kel ceo'lar, valiler, kaymakamlar bakmazlar algısının ürünü bir karakterizasyon sorununu ortaya koyar. "Ya o an, bakkal amca bakıyordu, bakkal amcayı yazdım, vali baksaydı, valiyi yazardım" diyerek bu bakış açısının içerisinde debeleniyor olmadığımızı gösterebilme şansına da pek sahip değiliz. 25-30 yıldır yaşayan insanların, bir kadının götüne, bir kadının götünün resmini en ince ayrıntısına varana kadar çizebilecek kadar çok bakan insanların varlığına daha önce şahit olmamış olması, buna tanıklık etmemiş olması pek olası bir durum olarak önümüze çıkmaz. Bakkal amcanın, tacizin öznesi sayılması, bakkal amcanın sosyal statüsünün bizde var olan algısıyla ilintilidir ve burjuva hayatını, modern kent hayatını sürdüren insanların bakış açısıyla ancak bu durum, bu şekilde görülebilir.

Metin, bakkal amca karakteriyle başladıktan sonra, bakkal amcanın kadınlar hakkında bilmediklerinin bulunduğu, ve bu bilmemişliğinin, metnin yazarı tarafından giderilebileceğini, çünkü kendisinin bunları bildiğini öğreniyoruz. Metnin yazarı kadını biliyor, kadına dair olanı biliyor ve bunu öğretecek bir konumda kendisini görerek, kaçınmaya çalıştığını düşündüğüm hiyerarşik yapıyı bizzat kendisi inşa ediyor. Erkek ve kadın kurgulandıktan, ve bu kurguların birbirinden farklı olduğuna bir kez inandıktan sonra, bu kurgu üzerinden edilecek her söz, itiraz edilen hiyerarşik yapının sağlamlaştırılmasından gayri pek bir işe yarama şansına sahip değildir. Kavramları birer ilişki olarak düşünebiliriz. Kadın bir şey değil, bir ilişki biçimidir, bir ilişki olarak ortaya çıkar, bir ilişki olarak biz kadının var olduğunu ortaya koyarız. Bu ilişkinin ne şekilde tanımlanacağı, ne olmadığı, ilişkiyi kuranların dahi söylemekte fazlasıyla zorlanacağı bir halken, ilişkinin içerisinde olan, ancak kadını üreten ilişkinin öznesi olmayan ilişkisel erkeğin buna dair tanım gayretleri, itiraz edilen erilliğin daha tehlikeli bir formunu ortaya çıkarır. Çünkü burada er kişi, erillikle mücadele ettiği zannı içerisindeyken bu erilliği ortaya koyar. Erilliğinin farkında olanın erilliği mücadele edilmesi gereken bir kurum olarak ortaya koyup, bununla mücadeleye girişmesi mümkünken, ürettiği erilliğin farkında olmayanın bu tip bir mücadeleyi ortaya koyması, maalesef, mümkün değildir.

Metnin bu girizgahtan sonraki kurgulanış biçimi, çok daha sancılı. Öncelikle bir kadının ne giyip ne giymediği, neden giydiği üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıyor ki, bu durum zaten giyinikliği ve hatta nerenin örtüleceğini meşrulaştırma işini "tacizci"den devralarak icra ediyor ve hatta bu işi eda etme halinde daha profesyonel davranılıyor. Kadının yazın sıcak olduğundan mini şort giyiyor olduğunu söyleyerek kadına tacizin yerilmesi, kadının sıcak havadan gayri giydiği her mini şortunda taciz edilebilirliğinin savunulduğu manasını ortaya koyar.İnsanlar soyunduğu zaman değil, giyindiği zaman nedenleri sorgulanabilir. Zira, soyunukluk, zaten kendiliğinden insanda var olan bir durumdur. Bacağın neden açıldığı değil, neden kapatıldığına dair bir soru mümkündür ve bu sorunun cevapları aranabilir. Bacak zaten doğası gereği soyunuktur ve bu soyunukluğundan mütevellit bir meşruluk sorgulamasına tabii tutulamaz.

Metnin bu kısmından sonra da son paragrafta değindiğim minvalde örnekler silsilesi devam ediyor; bakkal amcaya gülen bir kadının bakkal amcamızın üzerine nutella döküp yalamak istemiş olmadığını öğreniyoruz, sanki nutella döküp yalamayı düşlemesi mümkün olamaz veya böyle bir durumda karşılaştığı veya karşılaşacağı arzusu dışında bir muameleyi hak etmiş olacakmış gibi. Önlerine gelene vermedikleri iddiasında bulunulan sarhoş İstiklal kadınlarından bahsediliyor ki, buradan da bir kadının önüne gelene vermemesi gerektiğini öğreniyoruz. Erkeğin kurguladığı toplumsal ahlak, en şiddetli haliyle kadınların üzerine "önüne gelene vermeyen kadınların" alkışlanmasını ortaya koymuşken bir yandan da erkek kurgusuna itiraz ettiğini zannetmek, kaş yapmaya çalışırken göz çıkarmaktan da beter bir durum diyebilirim. Turistlerin, bir Türk erkeği olan bakkal amcaya, sadece bu nedenden ayılıp bayılmadığı, her Rus'un orospu olmadığı, evine her gece farklı bir erkek gelen kadının her gelen erkekle mutfak tezgahında tepinerek sevişmediğini de örneklerine ekleyen yazar, her örneğinde biraz daha teslim olduğu erkek ahlakına-erilliğe saygıda kusur etmemeyi de bakkal amcaya yöneltilen "göt" benzetmesiyle "başarıyor". Götten küfür inşa etmek, götten hakaret devşirmek, ancak bir erkeğe nasip olabilirdi, ancak erillikle mümkün olabilirdi ki, bu da ortaya konarak eril şablon, kadının asırlardır süren mücadelesi karşısında ne yapacağını şaşıran erkeğin kadın mücadelesini kendi yararına kanalize etmesiyle, kadının mücadelesinin sınırlarının çizilmesiyle tamamlanıyor. "Orospu" kavramını terk edemeyen, orospuluğun inşasının erkek ahlakına ihtiyaç duyduğunu fark etmeyen, evine her gece gelen farklı erkeklerle mutfak tezgahında tepinerek -özellikle de tepinerek- sevişemeyeceğini ön-gören bir metnin kadınlar tarafından da sahiplenilmesi, savunulması, bu mücadeleye çizilen erkeksi yolun hala ciddi bir "başarıyı" kendi namına kazanıyor olduğunun da göstergesi diyebilirim.

Bakkal amcaya bol bol nasihat etme hakkını kendinde gören Mert dosta tek tavsiyemdir; olmak diye bir şeyin var olmadığını, oluşların ancak ihtimal dahilinde olabileceğini ve oluştuğumuzun farkında olarak yazmanın, en azından düşündüğümüzle ortaya koyduğumuzun birbirinden zıt konumlara hizmet etmemesi adına, önem arz edebileceğini düşünmesi olacaktır.

Kadın dostlardan, erkekliğe hizmet etmekten zorunlu olarak kaçınamayacak bu metnim için özür dilerim. Kadını, kadınların tartıştığı ve kadına dair olanın olmadığı bir toplumsal hayatın özlemiyle sözlerimi bitirir, olabilecek en kestirme yoldan çıktığımı da sözlerime eklerim.

Mevzu-bahis metin için; http://mtunay.tumblr.com/post/94467150093/sortlu-k-z-ve-bakkal-n-onundeki-amcan-n-hazin-hikayesi

Daha meşru bir eleştiri olduğuna inandığım Burcu Karakaş'ın Bianet'te çıkan metni için; http://bianet.org/bianet/kadin/157811-kadinlar-hakkinda-bilinmeyen-bazi-gercekler

Edit: Metnin "kahramanı" olan amcanın bakkal olmadığı, sadece bakkalın önündeki amca olduğu uyarısı için teşekkür ederim. Sınıfsal bakış açısıyla alakalı olarak söylediklerimin farklılaşmasına dair pek bir önemi olmadığını düşündüğüm bu bilgi için metindeki ilgili paragrafları değiştirme ihtiyacı hissetmediğimi söylemek isterim.