27 Ekim 2012 Cumartesi

Bir Sarhoşun Notları

Kadınları çoğunun geri zekalı olduğunu sıklıkla söylerim. Sadece ben söylemedim tabi bunu, tarih boyunca bir çok düşünür, aydın kadınların aptallığından dem vurup, erkekliği övdüler. Ben de pek çok düşünür gibi kadınların aptallığını dile getiriyorum ancak erkekliği övme hatasına düşmüyorum. Erkek de en az kadın kadar aptaldır. İnsan aptaldır, insanlık aptallığın ürünü ölü doğmuş bebektir. İnsanlık öldü mü, nerede insanlık, sizin hiç insanlığınız yok mu söylemleri; ölü doğmuş kavramdan medet uman bireylerin "acaba verir mi" ümidiyle götünden salladığı söylemlerdir. Esasında sadece bu kadar masum da değildir bu kavram, insanlık ancak ve ancak "insan gibi" yaşayamayanların "insan gibi" yaşayanlara karşı  öfkesini kanalize etmesiyle ortaya çıkar ve tüm "insan gibi" yaşayanların "insan gibi" yaşamayanlara karşı öfkesini kusmasını engelleyen bir silah olarak kullanılır. Açlıktan ölen insanların yaşadığı dünyada Ferrari alma hakkının var olmasını düşünen insanları suçlamayız da, rahatlıkla aç kalan insanın, Ferrari'ye binen insana kurşun atmasına insanlık dışı bir olay olarak bakabiliriz. Ve bu nasıl bir insanlıktır ki; tarih boyunca birbirine öldüregelmiştir diye sorgulamayız. Tarihi savaşlardan ibaret olan insanların; günümüz faşist hümanistliğini ezilenlere "insanlık" diye yutturmasını kabul eden milyonlarca erkek ve kadının birbirinden ne kadar farkı olabilir? Biri, bir diğerinden ne kadar daha az aptal olabilir? Evet, kadın şüphesiz ki aptaldır. Peki ya erkek? 

Erkekçi dünyanın erkekçi zihniyetinin erkekçi uygulamalarından biri de her daim kadına küfredilmesinin her bireye yayılmış olmasıdır. Erkek erkeği döver, dayak yiyen erkek de anaya, bacıya söver dayak atan erkek de anaya bacıya söver. Seni sikerim demek küfürdür, hakarettir. Dünyanın en zevkli eylemlerinden biri belki de birincisi, hakaret etmenin yöntemi haline gelmiştir. Çünkü erkekler siker, kadınlar sikilir. Sikilme hali bir erkeğin yani güçlü olanın kadınsılaşması yani güçsüzleşmesi olarak kabul edilir. Sikme ve sikilme hali; ancak aklı başında birinin aklı başında olmayan biriyle yaptığı seks için kullanılabilecek bir kavramdır. Aklı başında olan iki insanın yaptığı seks; her iki bireyin duruma göre ikiden fazla bireyin birbirlerini siktikleri eylemdir. Yani güzel kardeşim; erkek de siker,kadın da siker. Ortadan sikilen yoktur. İlla ortada bir sikilen olsun istiyorsan, git kendine kedi, köpek, eşek filan ayarla. O zaman bir sikilenden bahsedebiliriz. 

Sevgililik günümüzde tek kişiye bağlanıp kalma olarak kabul edilmiş durumda. E madem sevgililik tek kişiye bağlanıp kalma hali, peki neden evlilik var? Zaten sevgili olunca tek kişiyle takılacaksak, evlenmek neden? Evliliğin nedeni, kendini tek bir kişiye zincirlime olayı filan değildir, evlilik temel iki nedenden ötürü vardır. Bir tanesi elalem ne der kaygısı, bir diğeri de beni kolayca terkedip gidemesin, sürünsün orospu çocuğu düşüncesidir. İnsanlar bu iki nedenden başka bir nedenden dolayı "gerçek" evlilik yapmazlar. Tamam biliyorum din diye bir şey var, ama o da elalem ne der kısmına giriyor be gözüm. 

Kadınların mağaza mağaza dolaşması, evden çıkarken saatlerce süslenip, üstüne başına dikkat etmesi boş yere değildir. Kadının bunlardan başka sunabileceği bir şey yoktur. Ne muhabbet edebilir doğru düzgün, ne de fikir üretebilir. Aklı zaten eksiktir, ne kadar entelektüel olabilir? Bu sebeplerden dolayı bir yere gitmeden önce bir kadını saatlerce beklediniz diye kızmayın, elinde olan bir şey değil, eli buna mahkum. Bir de bunun tersini savunanlar vardır; kadın erkek bunlara önem verdiği için bunları yapıyor, dolayısıyla erkeklerin aşırı aptallığı kadınları saatlerce dış görünüşüyle ilgilenmeye itiyor derler. E madem erkekler bu kadar aptal, siz niye daha aptal olup, erkeklerin istekleri için şekilden şekle giren maymunlar oldunuz ki? Mal mısınız, zekasız mısınız?

Eşcinselleri seviyorum, nesli tükenmekte olan beyaz kaplanları sevdiğim gibi seviyorum. Nesli tükenmekte olan insanlar gibi gelmişlerdir bana her zaman. Genelde de "insanlık" kavramının onlardan türediğini düşüneceğim kadar insandırlar. Bu eşcinsellerin sevmediğim bir tarafları var; çevrelerindeki hemen hemen herkesi eşcinsel olarak görme huyları. Küçükken bir erkekle mi öpüşmüşüm, tamam, kesin eşcinselim. Küçükken bir erkeğe pipimi mi göstermişim, tamam, kesin eşcinselim. Tüm bunları önemsemiyorum, bir eşcinsel çıksın, istediği kadar her türlü eşcinsel temastan bir eşcinsellik çıkarmayı becersin. Umrumda bile değil. Ama bir eşcinselin tüm duyguları bir kenara bırakıp tamamiyle fiziksel dürtülerle bir erkeğin götüne boşalmayı eşcinsellik olarak adlandırmasını da doğru bulmuyorum. Eşcinseller genelde heteroseksüeller için iğreniyor olsan benimleyken sikin kalkmazdı, amın sulanmazdı derler. E iğrenmediğine göre de kesin eşcinselsin derler. Hani bir şeyi ya arzuluyorsundur, ya da iğreniyorsundur sanki. Ortası olamazmış gibi konuşurlar. Eliyle tatmin olabilen herkes, kendi hemcinsiyle de tatmin olabilir. Bu tatmin olma yöntemini engelleyen tek şey toplumsal normlardır. Bir kadın beni yalamaya başladı ama ben hiç zevk almadım diyen kadın ya yalan söylüyordur, ya da gerçek mana da hastadır. kendimizi kandırmayalım, toplumsal baskıdan sıyrılan herkes biseksüeldir. Aksi akılsal tutsaklıklarla açıklanabilir. 

İnsan evladı hayvandan beterdir. Bunu bugüne kadar anlamamış olan insanların sayısı, neden hayvandan daha beter olduğumuzun göstergelerinden bir tanesidir. Bugüne kadar tek bir canli yoktur ki, dünyanın varlığını tehdit etsin. Bugüne kadar tek bir canlı yoktur ki, sadece daha üst bir seviyede görünmek için başkasının canına son versin. Bugüne kadar tek bir canlı yoktur ki, sevişmeyi küfür olarak kullanabilsin. Bunların hepsini yapabilmiş tek canlı türü biziz. E hala neyin övünmesinde neyin gururlanmasındayız? Hayvanlar gibi yaşamayı kötüleriz, hayvanlığı kötüleriz, hayvanca seksi bile kötüleriz; ama kimimiz günlüğü on bin liralık evlerde kalırken kimimizi sokakta bırakmayı da iyi biliriz, kimimiz insanca olduğunu söyleyip birbirimizi sadece kendi kıçımızdan uydurduğumuz sınırları korumak için ölecek olanları cepheye göndermekle meşgulken kimimizi de cepheye sürecek argümanlara sahip oluruz, kimimiz insanlara tecavüz ederken tecavüz edilenlere hala insanca seksi öğretmeye çalışırız. Bu kadar da "ukala" varlıklarız. 


Ülkemizde açlık grevini ölüm orucuna evriltmek üzere olan insanlar var. Ülkemizde kendini müslüman olarak tanımlayan insanlar da var. Ve yine ülkemizde Kurban Bayramı diye bir bayram var. Kurban kim, kurbanın olduğu yerde bayram olabilir mi gibi soruları bir kenara bırakıp sadece müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölgede bireyin aç insanları hatırlamayıp mangal yakabiliyor olması nasıl mümkün olabilir sorusunu sormak olacak benim derdim. Gerçekten bu mümkün müdür? Açlık grevleri, ölüm oruçları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de can aldı, sakat bıraktı. Göz göre göre bir insanın yitip gitmesine eyvallah demek, olsa olsa canilerin, zalimlerin işidir. İnsanlar her geçen gün yitip gidiyorlar, her geçen gün daha da ölüyorlar. Yavaş ve sancılı bir ölüm bu ve bir o kadar da çabuk. Ölüm orucuna giren insanların ölmesi çok uzak bir ihtimal değil, ancak ölüm orucuna seyirci kalanların, seyredip de harekete geçmeyenlerin yaşayabilmesi oldukça uzak bir ihtimal. Apo avukatlarıyla görüşebilsin, Apo  yakınlarıyla görüşebilsin diyerek bir çok insan açlık grevine girdi. Bu açlık grevleri için kimileri PKK'nın isteği dedi. Hiç mi aklınız yok; hiç mi suyun altında kalmayı denemediniz? Bir insan hangi sebepten olursa olsun, suyun altında kendini bırakarak intihar edemiyorsa, bir başkasının isteğiyle de ölüm orucuna girerek intihar edemez. Ne uğruna olursa olsun, hangi sebepten olursa olsun. Bir insan ölüm orucuna girebiliyorsa, o insan bir ideale, bir düşünceye, bir eyleme kendine inandığından daha fazla inanmış demektir. En azından ölüm oruçlarını emre, zorlamaya, tehdide bağlamayalım. 



10 Ekim 2012 Çarşamba

Dinsel Zırvalıklara Zırvasal Cevaplar

İddia: Tanrı insanları sınamak için Dünya'ya göndermiştir.

El-cevab: Hemen hemen her inanan kabul eder ki; Tanrı figürü insanla, insanın Tanrı karşısındaki konumu da karıncayla özdeşleştirilemez. Tanrı ile insan arasındaki fark, insan ile karınca arasındaki farktan çok daha fazla olarak kabul edilebilir. Biz yine de bu farkı küçülterek insan ile karınca arasındaki muhabbetle bu iddiaya cevap verelim. Siz için bir insanın bir karıncayı sınamak zorunda hissettiğine şahit oldunuz mu? Ya da bir insanın bir karıncayı, sırf daha iyi toprak kazamıyor ya da daha iyi yiyecek bulamıyor diye cezalandırdığına şahit oldunuz mu? Hatta ve hatta bu konularla ilgilenip, bunu önemseyen birilerine şahit oldunuz mu? Bizim karıncayla olan konumumuzu baz alarak düşündüğümüzde bizden çok daha üstün olduğuna inandığımız bir Tanrı'nın bizi sınamak için Dünya'ya gönderdiğine nasıl inanabiliriz? İnsan evladı gibi hoşgörü sınırı olan, ikili ilişkileri bilinçli olmadığı zamanlarda da kişisel çıkarlarına hizmet eden bir varlık bile üç yaşındaki çocuğu tabak kırdı diye sinirlenip dövmüyorken; üç yaşındaki çocuğun yetişkin bir insanla olan birikimsel, mantıksal, duygusal her türlü karşılaştırmadan çok daha üstün bir farka sahip olan insan-Tanrı karşılaştırmasında Tanrı'nın insanları sınamak için Dünya'ya göndermiş olmasından bahsetmek saçmalıktır.

İddia: Tanrı insanların Dünya'da ki amellerine bakıp, ya cennetle ödüllendirecek ya da cehennemle cezalandıracaktır.

El-cevab: Tanrı gibi süper güç olduğuna inandığımız bir figürün, kendi yarattığı bireyleri, olmamış bunlar diyerek cezalandırması trajikomik bir durumdur. Bu sav sıklıkla insanların iradeli varlıklar olduğu, bu sebepten dolayı da kötü olanı seçip seçmemek gibi bir özgürlüğe sahip olmalarından dolayı cezalandırılmalarının da normal olacağı görüşüyle desteklenir. Bu görüşü doğru kabul ettiğimizi varsayarak konuşmaya devam edelim. Diyelim ki insanlar iradeli varlıklar ve diyelim ki gerçekten de bir şeyleri seçmek gibi bir özgürlüğe sahipler. Ya hu akıl var mantık var, çocuğunu ateşten kurtaran anadan daha hoşgörülü olduğuna inanılan bir yaratıcının;   hatalarından dolayı bir insanı cayır cayır cehennemde yanacağına inanmak, nasıl bir zalim yaratana inanmaktır? Tanrı, cani midir, gaddar mıdır, zalim midir? Diyelim ki öyledir, o halde Dünya'da uygulanması gereken de; suç işleyeni cayır cayır yakmak mıdır? Üç saatlik ÖSYM sınavlarıyla bireyin hayatının geri kalanının şekillendirilmesinin haksızlık olduğuna inananlar, nasıl olur da sonsuz hayata kıyasla varlığından bile bahsedilemeyecek olan maksimum bir asırlık ömürden dolayı işkencelerden işkence beğen bir öbür dünyaya inanabilirler? Nasıl bir kafa bu söylenenleri yadırgamaz, nasıl bir insan böyle bir Tanrı'ya inanacağıma o Tanrı'ya karşı ayaklanırım demez hayret ediyorum doğrusu.

İddia: Hayır da Şer de Tanrı'dan gelir. Bu sebepten dolayı başımıza gelen her şeyden sonra şükretmemiz gerekir, itiraz bizim kültürümüze terstir.

El-cevab: Yaratan akıl fikir versin diyerek işe başlayabiliriz. Hayır da şer de Yaratan'dan geliyor olsaydı ve itiraz kültürü İslam'a ters olsaydı; Muhammed nasıl oldu da var olana itiraz edebildi? Nasıl oldu da var olanı değiştirmek için ortaya çıkabildi? E şer de hayır da Tanrı'dan geldiğine göre ve bu durumda sadece şükretmek gerektiğine göre, nasıl oldu da bunca peygamber çıkabildi? Aklınızı ne ara kaybettiniz diye sormayacağım, zira bu ülkede akıl bireylerden uzaklaşalı çok oluyor.

İddia: Sünniler Müslümandır; diğerleri sapmıştır.

El-cevab: Mezheplerin bir çoğu politik nedenlerden dolayı ortaya çıkmış, sonradan bir çok değişikliğe uğramışlardır. Sünnilik İslam'ın en tutucu, en muhafazakar mezhebidir. Kuran'ın her döneme hitap etme iddiasını, gönderildiği gün ne yazıyorsa, onu ilk anlamıyla anlayıp direkt olarak hayatımıza geçirmeliyiz şeklinde algılayanların mezhebidir sünnilik. Kendi mezhebi dışında kalan tüm mezheplere karşı gözlerini kapatır, kulaklarını kapatır başını kuma sokar. Evrilerek ilerlemesi zordur. Gericiliğin simgesidir. Özünde bu olmasa bile, günümüzde tamamiyle bu anlamı karşılar hale gelmiştir. Sünnilik Türkiye Sosyalizminin TKP'sidir.  Yazıktır, acınasıdır.

İddia: Kuran'ın hiçbir noktası, hiçbir harfi değişmemiştir, değiştirmeye çalışanı Tanrı çarpar.

El-cevab: Kuran'ın kitaplaştırılma sürecinden azıcık haberi olan hiçbir insanın böyle bir iddiası olamaz. Malum  Kuran, bir heyet tarafından toplanmış, bireylerin elinde olan bir çok metin toplanmış, üzerinde ortaklaşılan ayetler direkt olarak kitaba girmiş, ortaklaşılamayanlarda da heyet hakemleri devreye girmiş, ayetin nasıl olması gerektiğini belirlemişlerdir. Bu şekilde oluşan bir kitaptan tek bir harfi bile değişmemiştir diye bahsetmek, Tanrı'nın insanlar üzerine ki doğrudan etkisini kabul etmektir ki; bu da bir diğer inanışa, sınanma inanışına ters düşer. Hem sınanıyoruz, hem de Tanrı tarafından doğrudan etkiye maruz kalıyoruz. Bu nasıl sınanmak, bu nasıl sınav?

İddia: Muhammed'den bahsederken, isminin başına "Hazreti" ibaresi koymak gerekir, aksi bir durum saygısızlıktır.

El-cevab: Hazreti, sayın anlamına gelen sıradan bir Arapça kelimedir. İnsanların arasına resmiyet sokan kelimelerden bir tanesidir. Muhammed'i bir sevgili bir dost bellemiş insanın, Muhammed'den bahsederken başına hazreti ifadesini koyması, olsa olsa samimiyetsizliktir. Hiçbir insan sevdiğiyle dostuyla, isminin başına sayın koyarak konuşmaz. Bununla birlikte, Muhammed'in peygamberliğine inanmayanlardan da bu ön sıfatı beklemek mantıksızlıktır. Ben şeytana tapıyorum, şeytandan bahsederken başına hazreti koyacaksın diyen bir insan ne kadar mantıklı konuşuyorsa, Muhammed'in peygamberliğine inanmayan bir insana da bir müslümanın ön sıfat olarak hazreti ifadesini kullanacaksın diyen insan da o kadar mantıklı konuşuyordur.

Dipnot: Bu zırvalamaların devamı gelecektir. İyi okumalar.