16 Aralık 2016 Cuma

Merhaba Can'lar. Yine serhoş olmuşuz, yine sallayacağız, salladıkça rahatlayacağız.

Bağırmayı uzun zaman önce bıraktım. Bağırmadan konuşuyorum. Benzer nedenlerle polise taş atmayı da bırakmıştım. Taş atmadan barikatta dikiliyor olmanın da ayrı bir keyfi var. Ancak sloganlara eşlik etmiyor olmak(hani içerikleri berbat, kavramsal varlığı kaçınılası bir bildiri), hele de taş atmıyorken sloganlara eşlik etmemek biraz sorun çıkartabiliyor. Çok kötü bakıyorlar. Baya kötü bakıyorlar. İnsan kendisini sivil polis zannediyor, öyle kötü. Barikatı bırakalım; berisi de fena. Bağırmamam karşımdakine saygı/sevgi olarak algılanıyor. Anlamlı, adil, belki eşit, özgür iletişim girişimi gibi. Vallahi değil. Bağırmayan erkek, güzel, doğru, hoş, entelektüel, aydın zannedilebilir; yaptığım da bundan ibaret. Çok hoşum; bir dal alır mısınız?

Polise taş atmadan geçen bir beş yıl oldu sanırım. Ne çok severim halbuki polis dövenleri; key'fle izlerim. Niye taş atamıyorum? Çok mu büyüdüm? Eğilip yerden taş almak mı zor geliyor? Şiddet karşıtı bir dönemim olmuştu; taş atmak "günah" gibi şeyler söylüyordum. Pasif direniş mümkün, barikatta dikilmek varken taş atıp kaçmak niye? Şimdilerde şiddete bakışım farklı; saf şiddet(bu ne demek? amaçsız, rastgele, anonim şiddet diyelim) arzuladığım bir şey artık. Her şeye, herkese, her zaman, her yerde yönelen şiddete özlem duyuyorum adeta. Ne değişti? Pasif olanın şiddeti görünür bir hâl aldı, saf şiddetin şiddeti dışarıda bırakan varlığı da görünüyor gibi. Kime, ne şekilde, ne zaman uygulanacağı bilinmeyen ve sorgulanmayan şiddette şiddeti dışlayan bir şeyler var. Öfkeli varoşların, kendimde dahil olmak üzere, kendinden olmayan her şeye yönelecek olası şiddetini selamlamaktan gayri şansım yok. Yumruklarınız suratıma inerken, öpmek isterim parmaklarınızı. Anarşiste, komüniste, hippiye, dilenciye, engelliye, yaşlıya, hamileye de yönelmeli varoşun şiddeti. Ben bunları yazarken olursa; tadından yenmez.

Kitap yazmak diye bir şey olmaz. Yazarlık vardır. Yazdıkların belki kitaplaşır, belki de kitaplaşmaz. Yazdıktan sonra bilirsin bunu, öncesinde ya da sırasında değil. Önce bir umudun, biraz öfken olur; yazarken hissedersen belki bir şeyler olacağını; sonrasında bilirsin kitap olmuş mu olmamış mı. Sipariş kitap mı olur? Ben 3 kitap yazacağım büyüyünce; sırasıyla 117, 463, 527 sayfa olacaklar. 13.5-19.5 cm, sert kapak. Kitapları kitaplığa uygun bir sırayla dizince sırt kısmından karizmatik bir portrem de oluşsun isterdim ama 3 kitapla bunu yakalamak zor olacağından vazgeçiyorum. Üç sütun üzerine kapkara haykıran puntolar da istiyorum. Hani hönkürmüyorduk? Her söylenene de inanmayın. Sipariş kitap çöplüğüne döndü dünya. Sen yazma.

Gugıl yazarlığı malum. Yazmak çoğu zaman ciddi mesai isteyen bir uğraş. En azından ben gibi yeteneksizler için öyle. Yazdığımdan değil, yazamadığımdan biliyorum. Hani birileri balık pazarına gidecekse, balık pazarını az çok biliyor olmanız gerek. Entelektüel bir karakter tıkıştırıyorsanız en azından yarım porsiyon aydınlık tatmış olmanız gerek. Dil üzerine konuşturacaksanız sanırım 3-5 yıllık ciddi bir okuma/çalışma dönemi sizi bekliyor olacak. Ama ne gereği var? Gugılla gitsin. Azıcık Ekşi'ye sorarım, iki Ted videosu açarım, Wiki, Youtube idare eder gideriz. İdare etme.

Yarı oto-biyografik hikayeler yazmanın kısa tarifini veriyorum burada;

1-Depresif ol. Bol bol söv. Her şeyden ümidini kesmiş olduğunu hissettir.
2-Bir daktilo al. Bilgisayardan yazmaya devam et. Arada çalışma zamanı fotoğrafı için kullanırsın. Biraz kahve, azıcık battaniye ile birlikte. Sonra bu fotoğrafları düzenli aralıklarla sağda solda paylaşacağız. Böylece hem kendimizi gazlayacağız hem de arkadaşlarımızın bizi gazlamasına izin vereceğiz.
3-Kedin olsun. Evet, kedin olsun. Bol bol kedimizden bahsedeceğiz zira. Aslında balık da olur. Akvaryumlu göndermeler yaparsın, iyi olur.
4-Daha önce başarılı olmuş, hayatını kaybetmiş melankolik bir yazar bul. Hele bir de intihar etmişse tadından yenmez. Oraya buraya serpiştireceğiz yazdıklarını.
5-Çok bilinen grupların az bilinen şarkılarına yer ver. Youtube ile halledersin bu işi. Plaklardan bahset. Tarihler ver. Konserlerini anlat. Evet, orada değildin. Talihe bakın ki okuyacak olanlar da orada değildi. Sallayabilirsin.
6-Eksik taraflarını ön plana çıkar; "dürüstlüğünle" hayranlık uyandır.
7-117 sayfa oldu mu? Olmuşsa hemen orada bitir. Bir sonu olmak zorunda değil. Hatta bir son olmasın.
8-117 sayfa olmamışsa biraz Dünya'yı gezdir. Google maps ile halledersin.
9-Al sana kitap amına koyayim.

Bu kadar kolaysa niye ben hiç yazmış değilim? Dedik ya; "kitap çöplüğüne döndü dünya, sen yazma". Yok lan yok, kıskanıyorum diye saldırıyorum işte. Yazamıyorum ben. Ben yazar değilim. Değilim ben yazar. Yazar değilim ben. Okur da değilim. Okur-yazar değilim ben. Yazar-okurum ama.

Aa, durun iki dakika maç başladı. Atiba sahada yok, yine de hâlâ Atiba iyi. Yıllardır başıma bu Atiba kadar iyi bir şey gelmedi.