21 Şubat 2015 Cumartesi

Lem'in Solaris'inde Yetkin Olmayan Tanrıya Dair Konuşma

..."Söyle bana, Tanrı'ya inanır mısın?"
Snow kaygı dolu bir bakış çevirdi bana:
"Yo, o kadar basit değil. Yer'deki dinin geleneksel Tanrı'sını amaçlamıyorum ben. Dinler tarihinde uzman değilim, belki düşündüğüm yeni de değil ama - duyduğun oldu mu insanların hiç...yetkin olmayan bir tanrıya inandıklarını?"
"Yetkin olmayanla neyi kastediyorsun?" diye kaşlarını çattı. "Bir bakıma eski dinlerin tanrılarının hiçbiri tam yetkin değildi, çünkü özniteliklerinin tümü insan özelliklerinin ululaştırılmış biçimiydi. Tevrat'ın Tanrısı, insanlardan alçalırcasına bir boyun eğiş ister, takdimler beklerdi örneğin ve başka tanrıları da kıskanırdı. Yunan tanrıları da küskünlük nöbetleri geçirir, aile kavgalarına tutuşurlardı, hiçbiri insanlardan daha yetkin değildi..."
"Yo," diye sözünü kestim. "Yetkin olmayışı onu yaratan insanların doğru sözlülüğünden gelen bir tanrıdan söz etmiyorum, yetkin olmayışı özsel niteliği olan bir tanrıdan söz ediyorum: Tüm bilirliğinde ve gücünde sınırlı, yanılabilir, edimlerinin sonucunu önceden göremeyen, dehşet uyandıran şeyler yaratan bir tanrı... Hasta bir tanrı, tutkuları güçlerini aşan ve bunu da hemen sezemeyen bir tanrı. Saatleri yaratan, ama saatlerin ölçtüğü zamanı yaratamayan bir tanrı. O tanrı ki özel amaçlara yarayan dizgeleri, düzenekleri yaratmış, ama bu araçlar artık amaçlarını aşmış, amaçlarına ihanet etmiş. O tanrı ki ilksizliği sonsuzluğu yaratmış, onunla kendi gücünü ölçmeyi ummuş, ama ilksizlik sonsuzluk şimdi onun sonu gelmez bozgununun ölçüsü olmuş."
Snow duraksadı, ama davranışında son haftaların o hep tetikte duran sakınganlığı yoktu artık:
"Mani dini vardı..."
"İyi ve kötü ilkesiyle de ilgisi yok," diye kestim hemen. "Sözünü ettiğim tanrının maddenin dışında bir varoluşu yok. Kendini maddeden kurtarmak istiyor ama boşuna..."
Snow bir süre düşündü:
"Senin betimlemene uygun bir din bilmiyorum. Böyle bir din hiç...gerekmemiştir herhalde. Doğru anlıyorsam eğer, ki korkarım anlıyorum, evrimleşen bir tanrı senin düşündüğün, zamanın akışı içinde gelişen, büyüyen, gücü durmadan artan, ama yine de güçsüzlüğünün ayrımında olan bir tanrı. Senin tanrın için tanrılık, bir ereksizlik durumu gerçekte. Bunun için de karamsarlığa gömülüyor. Ama o karamsar tanrı sizin şu insanoğlunuz değil mi, Kelvin? İnsandan söz ediyorsun sen, bir yanıltmaca bu, üstelik yalnız felsefi bakımdan değil gizemci açıdan da bir yanıltmaca."
Sözü ben aldım:
"Yo, insanla da ilgisi yok. Yaptığım geçici tanımla insan bazı bakımlardan çakışıyor ama tanımın pek çok açık noktası olmasından bu. Görünenin tersine insan yaratmaz tanrıları. Dönem ya da çağ dayatır tanrıları insanlara. İnsan çağına ister kulluk etsin ister başkaldırsın, katkısının da başkaldırısının da ereği ona dışardan verilir. Yalnız tek bir insan var olsaydı, eksiksiz bir özgürlük içinde kendi ereklerini kendi başına yaratma deneyine girişebilirdi sanırsın ama, bu da yalnızca görüntü, çünkü başka insanlar arasında yetişmemiş biri de insan olamaz. Benim sözünü ettiğim varlıksa ancak tekil var olabilir, anlıyor musun?"
"Oo, öyleyse..." Pencereyi gösterdi.
"Yo, okyanus da değil. Gelişmesinin belki bir yerinde tanrılık durumuna yaklaşmış olabilir, ama o da hemen kendine dönmüş olmalı. Daha çok köşesine çekilmişin biri o, kozmosun münzevisi, ama tanrı değil. Kendini yineliyor, Snow, benim düşündüğüm varlıksa asla yapmaz bunu. Belki de şimdiden doğmuştur bir yerlerde, samanyolunun bir köşesinde, ve yakında da çocukça bir hevesle bir yıldızı söndürüp ötekini yakmaya başlayacaktır. Ve birazdan göreceğizdir ki..."
"Şimdiden görüyoruz," dedi Snow alaylı alaylı. "İşte novalar, süpernovalar. Sana göre hepsi onun sunağında birer mum."
"Eğer söylediklerimi sözlük anlamıyla alırsan..."
"Ve Solaris de belki senin tanrısal çocuğunun beşiği," diye sürdürdü Snow, yüzündeki acı gülümseme genişliyor, gözlerinin çevresindeki çizgileri çoğaltıyordu. "Solaris karamsar Tanrı'nın ilk aşaması olabilir. Belki de akıl düzeyi olağanüstü yükselecek. Solarisçi kitaplıklarımızı dolduran her şey belki de onun diş çıkarma sancılarının bir tutanağı yalnızca..."
"...ve belki biz de bir süre bu bebeğin oyuncağı olduk. Olur a. Böylece ne yaptın biliyor musun, Snow? Solaris'e ilişkin baştan sona yeni bir varsayım geliştirmiş oldun - tebrikler! Her şey yerli yerine oturuyor birden: İletişimi başaramayışımız, karşılık alamayışımız, çeşidi...çeşitli özellikleri, diyelim, bize karşı tutumunun. Her şey küçük bir çocuğun davranışıyla açıklanabiliyor."
"Kuramın babalığı sıfatını yadsıyorum," diye homurdandı Snow. Pencerenin önünde duruyordu. Uzun süre karanlık dalgalara gözümüzü dikerek öylece durduk. Ufku bulandıran sisin arasından, batı yönünden soluk bir ipek parçası belirmişti.
Parıldayan çölden gözlerini ayırmaksızın Snow birden sordu:
"Bu yetkin olmayan tanrı düşüncesi nasıl uyandı sende?"
"Bilmiyorum. Çok olası geliyor bana. İnanabileceğimi düşünebildiğim tek tanrı bu benim, tutkusu kimsenin tutsaklığına son vermek olmayan, hiçbir şeyi kurtarmayan, hiçbir ereği yerine getirmeyen bir tanrı - yalnızca var olan bir tanrı."
"Bir öykünce," diye soludu Snow.
"O da ne? Oo, evet, farkındayım. Pek kocamış bir öykünce."


(Stanislav Lem, Solaris, Çev: Mehmet Aközer, Kavram Yayınları, Ekim-1995, s.220-1-2-3)