10 Ekim 2012 Çarşamba

Dinsel Zırvalıklara Zırvasal Cevaplar

İddia: Tanrı insanları sınamak için Dünya'ya göndermiştir.

El-cevab: Hemen hemen her inanan kabul eder ki; Tanrı figürü insanla, insanın Tanrı karşısındaki konumu da karıncayla özdeşleştirilemez. Tanrı ile insan arasındaki fark, insan ile karınca arasındaki farktan çok daha fazla olarak kabul edilebilir. Biz yine de bu farkı küçülterek insan ile karınca arasındaki muhabbetle bu iddiaya cevap verelim. Siz için bir insanın bir karıncayı sınamak zorunda hissettiğine şahit oldunuz mu? Ya da bir insanın bir karıncayı, sırf daha iyi toprak kazamıyor ya da daha iyi yiyecek bulamıyor diye cezalandırdığına şahit oldunuz mu? Hatta ve hatta bu konularla ilgilenip, bunu önemseyen birilerine şahit oldunuz mu? Bizim karıncayla olan konumumuzu baz alarak düşündüğümüzde bizden çok daha üstün olduğuna inandığımız bir Tanrı'nın bizi sınamak için Dünya'ya gönderdiğine nasıl inanabiliriz? İnsan evladı gibi hoşgörü sınırı olan, ikili ilişkileri bilinçli olmadığı zamanlarda da kişisel çıkarlarına hizmet eden bir varlık bile üç yaşındaki çocuğu tabak kırdı diye sinirlenip dövmüyorken; üç yaşındaki çocuğun yetişkin bir insanla olan birikimsel, mantıksal, duygusal her türlü karşılaştırmadan çok daha üstün bir farka sahip olan insan-Tanrı karşılaştırmasında Tanrı'nın insanları sınamak için Dünya'ya göndermiş olmasından bahsetmek saçmalıktır.

İddia: Tanrı insanların Dünya'da ki amellerine bakıp, ya cennetle ödüllendirecek ya da cehennemle cezalandıracaktır.

El-cevab: Tanrı gibi süper güç olduğuna inandığımız bir figürün, kendi yarattığı bireyleri, olmamış bunlar diyerek cezalandırması trajikomik bir durumdur. Bu sav sıklıkla insanların iradeli varlıklar olduğu, bu sebepten dolayı da kötü olanı seçip seçmemek gibi bir özgürlüğe sahip olmalarından dolayı cezalandırılmalarının da normal olacağı görüşüyle desteklenir. Bu görüşü doğru kabul ettiğimizi varsayarak konuşmaya devam edelim. Diyelim ki insanlar iradeli varlıklar ve diyelim ki gerçekten de bir şeyleri seçmek gibi bir özgürlüğe sahipler. Ya hu akıl var mantık var, çocuğunu ateşten kurtaran anadan daha hoşgörülü olduğuna inanılan bir yaratıcının;   hatalarından dolayı bir insanı cayır cayır cehennemde yanacağına inanmak, nasıl bir zalim yaratana inanmaktır? Tanrı, cani midir, gaddar mıdır, zalim midir? Diyelim ki öyledir, o halde Dünya'da uygulanması gereken de; suç işleyeni cayır cayır yakmak mıdır? Üç saatlik ÖSYM sınavlarıyla bireyin hayatının geri kalanının şekillendirilmesinin haksızlık olduğuna inananlar, nasıl olur da sonsuz hayata kıyasla varlığından bile bahsedilemeyecek olan maksimum bir asırlık ömürden dolayı işkencelerden işkence beğen bir öbür dünyaya inanabilirler? Nasıl bir kafa bu söylenenleri yadırgamaz, nasıl bir insan böyle bir Tanrı'ya inanacağıma o Tanrı'ya karşı ayaklanırım demez hayret ediyorum doğrusu.

İddia: Hayır da Şer de Tanrı'dan gelir. Bu sebepten dolayı başımıza gelen her şeyden sonra şükretmemiz gerekir, itiraz bizim kültürümüze terstir.

El-cevab: Yaratan akıl fikir versin diyerek işe başlayabiliriz. Hayır da şer de Yaratan'dan geliyor olsaydı ve itiraz kültürü İslam'a ters olsaydı; Muhammed nasıl oldu da var olana itiraz edebildi? Nasıl oldu da var olanı değiştirmek için ortaya çıkabildi? E şer de hayır da Tanrı'dan geldiğine göre ve bu durumda sadece şükretmek gerektiğine göre, nasıl oldu da bunca peygamber çıkabildi? Aklınızı ne ara kaybettiniz diye sormayacağım, zira bu ülkede akıl bireylerden uzaklaşalı çok oluyor.

İddia: Sünniler Müslümandır; diğerleri sapmıştır.

El-cevab: Mezheplerin bir çoğu politik nedenlerden dolayı ortaya çıkmış, sonradan bir çok değişikliğe uğramışlardır. Sünnilik İslam'ın en tutucu, en muhafazakar mezhebidir. Kuran'ın her döneme hitap etme iddiasını, gönderildiği gün ne yazıyorsa, onu ilk anlamıyla anlayıp direkt olarak hayatımıza geçirmeliyiz şeklinde algılayanların mezhebidir sünnilik. Kendi mezhebi dışında kalan tüm mezheplere karşı gözlerini kapatır, kulaklarını kapatır başını kuma sokar. Evrilerek ilerlemesi zordur. Gericiliğin simgesidir. Özünde bu olmasa bile, günümüzde tamamiyle bu anlamı karşılar hale gelmiştir. Sünnilik Türkiye Sosyalizminin TKP'sidir.  Yazıktır, acınasıdır.

İddia: Kuran'ın hiçbir noktası, hiçbir harfi değişmemiştir, değiştirmeye çalışanı Tanrı çarpar.

El-cevab: Kuran'ın kitaplaştırılma sürecinden azıcık haberi olan hiçbir insanın böyle bir iddiası olamaz. Malum  Kuran, bir heyet tarafından toplanmış, bireylerin elinde olan bir çok metin toplanmış, üzerinde ortaklaşılan ayetler direkt olarak kitaba girmiş, ortaklaşılamayanlarda da heyet hakemleri devreye girmiş, ayetin nasıl olması gerektiğini belirlemişlerdir. Bu şekilde oluşan bir kitaptan tek bir harfi bile değişmemiştir diye bahsetmek, Tanrı'nın insanlar üzerine ki doğrudan etkisini kabul etmektir ki; bu da bir diğer inanışa, sınanma inanışına ters düşer. Hem sınanıyoruz, hem de Tanrı tarafından doğrudan etkiye maruz kalıyoruz. Bu nasıl sınanmak, bu nasıl sınav?

İddia: Muhammed'den bahsederken, isminin başına "Hazreti" ibaresi koymak gerekir, aksi bir durum saygısızlıktır.

El-cevab: Hazreti, sayın anlamına gelen sıradan bir Arapça kelimedir. İnsanların arasına resmiyet sokan kelimelerden bir tanesidir. Muhammed'i bir sevgili bir dost bellemiş insanın, Muhammed'den bahsederken başına hazreti ifadesini koyması, olsa olsa samimiyetsizliktir. Hiçbir insan sevdiğiyle dostuyla, isminin başına sayın koyarak konuşmaz. Bununla birlikte, Muhammed'in peygamberliğine inanmayanlardan da bu ön sıfatı beklemek mantıksızlıktır. Ben şeytana tapıyorum, şeytandan bahsederken başına hazreti koyacaksın diyen bir insan ne kadar mantıklı konuşuyorsa, Muhammed'in peygamberliğine inanmayan bir insana da bir müslümanın ön sıfat olarak hazreti ifadesini kullanacaksın diyen insan da o kadar mantıklı konuşuyordur.

Dipnot: Bu zırvalamaların devamı gelecektir. İyi okumalar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder