23 Ocak 2013 Çarşamba

Kandil Üzerine Kısa Bir Not

İslamiyet'e kandil, yaklaşık olarak "hicri" 3. asırda sokulmuş olup, Osmanlı zamanında bu topraklarda resmileştirilerek kutlanmaya başlanması ise 16. yüzyılı bulmuştur. İsmini aldığı "kandil" bildiğimiz ışık saçan alet edevatın ismidir. Kandil günlerinde camilerde yakılan kandillerden ismini alır. 

Kültürel bir durum olan geleneksel kandil kutlamaları, her ne hikmetse İslam'a yamanmış, sanki İslam'danmışçasına yutturulmaya çalışılır hale gelmiştir. Hatta bu mesele insanı öyle etkileyen bir noktaya getirilmiştir ki; kandil günlerinde hal hatır sormayan eş dost kınanmış, dinsizlikle isnat edilir hale gelmiştir. 

Ne Kuran, ne de hadisler, kandillerle alakalı bir kutlamadan söz etmezler. Kuran'da Kadir gecesi geçerken, hadislerde de Beraat'den bahsedilir. Ancak bir kutlamadan, bir ritüelden, bir ayinvari eylemlilikten söz edilmez. Kadir gecesi bir kez yaşanmıştır, her sene tekrarlandığını zannetmek gaflete düşmektir. 

Kandillerimizden ne istiyorsunuz? ne güzel dua ediyoruz, ibadet ediyoruz diyen insanların duadan sonra hiçbir  icraatlerinin görünmüyor olması, kandil ve türevi, dini ritüelleştiren, yaşamın içerisinden çıkaran, namazı bir spor, orucu diyet, haccı turistik gezi, zekatı elinin kiri, kurbanı karın doyurmak haline getiren meselelerin, dindarlar ve dolayısıyla da tüm dünya halkları için ne kadar tehlikeli olduğunu bize gösterir. Kandil gibi kavramlar; İslam'ı yaşam alanlarından çıkaran, duvarlar ardına hapseden, insanı üç günah beş sevap hesabına sevkederek muhasebecileştiren, mücadeleyi İslam'dan çıkarıp, yerine itaati, susmayı, şükretmeyi koyan, kısacası muktedirin iktidarını sağlamlaştırırken, mazlumu çaresizleştiren, çaresizleştirdiği mazlumu da afyonlayan kavramlardır. 

İslam bireyleri uyutarak mutlu etmeyi değil, uyandırarak mutlu etmeyi vaat etmiştir. Uyuklamak isteyenler, "cahiliye" devri ritüellerini takip etmeye devam edebilirler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder