4 Aralık 2012 Salı

Bir Sarhoşun Notları

Her kadın, başına gelen her vakanın, tüm dünyada bir insanın başına gelebilecek en vahim vaka olduğu düşüncesine sahip. Yavaştan başlayıp, hızlanarak ilerleyelim. En yavaşı nedir bu durumun; "Ay ben bir regl oluyorum Can, inanamazsın". Yani ne oluyormuş bu arkadaşa, ağrıdan dışarıya adımını atamıyormuş, duygusal olarak çöküntü yaşıyormuş, kendi durumu çok farklıymış. Yani zannedersin dünyanın tek adet olan kadını, öyle bir tavır. Bugüne kadar buna benzer lafları duymadığım tek bir kadın olmadı. Yok hatunum öyle bir durum, herkes gibi sendeki de birazcık sancı yaratıyor o kadar. Bu durumdan bir pay çıkarmaya, bu dönemi, ataerkillikten bunalıp, dört-beş günlük bir kadın cennetine çevirmeye gerek var mı? Gerek yok be güzelim, valla gerek yok. Bunun daha ileri ki aşamalarında; "ben sevgilimden dayak yiyorum" diyerek, müstakbel sevgililere dert yanma durumları ortaya çıkar. Kadınlar mevcut sevgililerini, sevgili adaylarına şikayet eder, dert yakınırlar. E madem dayak yiyorsun, neden hala sevgili olmaya devam ediyorsun ki sorusunun cevabı her zaman için; "ama ben onu çok seviyorum" olur. Eeee, yani? Sevme demedik ki zaten, neden sevgilisin dedik. Sevmeye devam et, ama sevgili olmaya devam etme. Sevme hali, bir insanla sevgili olma mecburiyetini doğurmaz ki, sevme hali, başlı başına zaten sevmek eylemiyle mutlu olma halidir. Sevgili olmasan da olur. Ama anlatamazsın. Beni dövüyor diye şikayet eder, ama seviyorum da der. Bir yandan müstakbel sevgiliye beni kurtar mesajı verilirken, bir yandan da "kaşar" etiketinin üstüne yapışmaması adına, "ama ben onu çok seviyorum" der. Dayak yiyen üniversite öğrencisinin tavrı net olmalıdır. Dayak yiyorsan siktir edersin gider. Sevmiyorsan zaten sıkıntı olmaz, seviyorsan da zaten sevme eylemiyle mutlusundur, siktir etmen sorun yaratmaz. Yoksa beni dövüyor, ben de sevdiğim için bırakamayıp dayak yemeye devam ediyorum demenin hiç bir mantıklı izahı yoktur. Bu durumda ya mazoşistsindir, ya da altında arabası, cebinde ev anahtarı olan birinden olmak istemiyorsundur, o kadar. Bu mevzunun en uç noktası da, tecavüz eden erkeklerdir. Tecavüz maalesef memleketimizin temel sorunlarından bir tanesi. Bu ülkede yaşayıp da ben hiç cinsel saldırıya maruz kalmadım diyecek kadının ve hatta erkeğin, dürüstlüğünden şüphe ederim. Cinselliğin sağlıklı bir şekilde var olmadığı güzel memleketimde, cinsel suçların fazlaca vuku bulmasından daha doğal tek şey, insanların nefes alıp vermesi olsa gerek. Cinsel suçların vuku bulması bu kadar normal, bu kadar doğal bir hale gelmişken, tüm bireylerin bunu sadece kendi başına gelen bir şeymiş gibi görmesi, insanlara bunu anlatırken, bundan bir pay çıkarmak istemesi anlamsız bir çabadır. Taciz ve tecavüz bu ülkenin gerçeğidir, hemen hemen her birey bu saldırılara maruz kalır, ancak sevgilim bana tecavüz etti diyen üniversiteli kadınların inandırıcılığı şüphelidir. Ağzı yüzü kırılmadan, bir şekilde bayıltılmadan tecavüze uğradığını söyleyip, ağlayan kadınlar, samimiyetten yoksun kadınlardır. Hem beni döverek tecavüz etti diyeceksin, hem de şikayetçi olmayacaksın, hem zorla yaptı diyeceksin, hem de hiçbir yerinde gözle görülür bir yara-bere olmayacak. Sen anca kendi toplumsal sıkışmışlığında kendi vicdanını rahatlatacak bu hikayeye kendini inandırabilirsin. Kimse bunlara inanmaz, kanmaz. Bir kadın, bayıltılmadan ya da ciddi fiziksel şiddet görmeden tecavüze uğramaz, bunlar olduysa da, gerekli mercilere şikayette bulunur. Tabi ki sözüm ücra köylerden, bucaklardan dışarı. Tecavüz edenin değil, tecavüz edilenin suçlu görüldüğü yerler var hala bu memlekette. Ancak büyük şehirlerin merkezinde büyüyüp, iyi üniversitelerde okuyan kadınların tecavüz karşısında susma, hakkını aramama gibi bir lüksü yoktur, olamaz. Bu sebepten dolayı, bu arkadaşları samimiyetsiz buluyorum. Hem tecavüze uğradıklarını söylüyorlar, hem de şikayetçi olmuyorlar. Hem şikayetçi olmuyorlar, hem de pompaya devam ediyorlar. Hem pompaya devam ediyorlar, hem de tecavüzcü olduğunu söyledikleri insanlarla görüşmeye devam ediyorlar. O kadar da değil, bu kadar da kolay değil. Gerçekten tecavüze uğrayan kadınları, gerçekten işkence gören, hayatı zehir olan, yaşarken ölen kadınları düşünün biraz, biraz onları düşünün de savunduklarınızdan haya edin diyesi geliyor insanın.

Bir başka sorun da kadının toplumsal normlara riayet etmekten hoşlanan düşün yapısı. Hem cinsel tacizden muzdarip olacaksın, hem erkeklerin abazanlığından rahatsızlık duyacaksın; hem de evlilik kurumuna, sevgililik anlayışına, dini mevzulara bir itiraz yöneltmeyeceksin. Önce dallamanın biri sana tecavüz edecek, sonra da sen bir başka erkeğe aşık olup, onunla evlilik hayalleri kuracaksın. Neden ya hu, neden? Bu ülkede her gün binlerce evli kadın tecavüze uğrarken kocaları tarafından, onlarca çocuk, ebeveynlerinin cinsel tacizlerine maruz kalırken, zaten cinsel bir suçun mağduru olan bir insanın hala bu kurumlardan medet umması neden? Evlilik erkek için dölünün devamı, el altında tutulan vajina, ev işlerine koşulacak bedava iş gücüyken; kadın için de, statü sahibi olmak, toplumsal baskıdan bir nebze de olsa kurtuluş, maddi ve manevi açıdan yasal bir dayanaktır. Mevcut düzende yetişmiş insanların davranışlarından dolayı mağdur olmuş insanların mevcut düzenin ana dinamiklerine sahip çıkarak bunları kutsaması, ancak ve ancak kendi çocuklarının da aynı mağduriyetleri yaşamasına sebebiyet verecektir. Bireylerin yaşadığı cinsel saldırılar münferit olaylar değil, düzenin yarattıklarıdır. Hemen hemen her bireyin sorunudur, toplumsal travmadır. Bu durumu değiştirmek mevcut düzen içerisinde iyi bireyler yetiştirmekle değil, mevcut düzenin tasfiyesiyle ancak mümkün olabilecektir.

İnsanlığın varlığından beri bunca yıl geçmesine rağmen hala seven insanın kıskanması gerektiğini zannedenler var. Öyle bir dünya yok güzel kardeşim. Bir şeyi, bir varlığı, bir insanı kıskanmak, ancak sahip olduğunun daha üstünde bir sahipliğin varlığı halinde ortaya çıkar. Yani, senin olduğunu düşündüğün bir şeyden daha üstün olan bir şeye sahip birisi varsa, onu kıskanırsın. Kıskanmanın temel gerekliliği, bir şeye sahip olmaktır. Peki seven kıskanır derken, neye sahibiz ve neyi kıskanıyoruz? Kadını mal edip, ona sahip olacak ya da erkeği mal edip, ona sahip olacak değiliz. Sahip olduğumuz sadece sevgimiz olabilir. Peki bu durumda neyi kıskanabiliriz; muhtemelen, bizim sevgimizden daha yüce bir sevgiyi. O halde temel mesele, sevdiğimizi ksıkanmak değil de, sevgiyi kıskanmak değil midir? Bu durumda sevdiğimizin hayatını zehir etmek neden? Nasıl oluyor da sevdiğimizin hayatını kıskançlık üzerinden zehir edebiliyoruz, nasıl oluyor da, sanki sevdiğimiz bize aitmiş gibi, bizim malımızmış gibi ona bir başkasının dokunmasını istemiyoruz. Biz kim oluyoruz da, bir insanı, bir canlıyı kıskanma yetisini kendimizde görebiliyoruz? Sahi, biz nasıl kıskanabiliyoruz?

Seks muhakkak ki güzel bir eylem, illa ki haz alınan bir olay. Aynı durum uyuşturucular ve alkol için de geçerli. Alkol de, seks de, uyuşturucu da insanlara haz vermekle kalmaz, barışın, sevginin var olduğu bir dünyanın parçası haline de gelirler. Kızılderililer dahi, barış ortamında haz veren otlar içerler, böyle bir ortamda konuşurlardı. Dünyanın gördüğü en güzel hareketlerden biri olan "flower power" hareketi, uyuşturucu, alkol ve seks ile var olmuştur. Bunların kötü olarak kodlandığı toplumların, huzurla, barışla, sevgiyle var olabilmesi mümkün değildir. Chomsky esrarın yasaklanmasını, alkol yasağının son bulmasından sonra ortaya çıkan bir şeylerin yasak olması boşluğuna bağlar. Esrarın Amerika'ya Meksikalılar tarafından sokuluyor olmasının Meksikalılara darbe vurmak için kullanıldığını ve Kızıl Çin ve Sovyetlerin esrar ticaretinden pay aldığı yalanını yayarak, komünizme karşı mücadelede kullanılmasının da bu yasakta etkili olduğunu söyler. Sahiden esrar ve hatta kokain-eroin, sigaradan da alkolden de daha az insanın ölümüne yol açmasına rağmen, alkolün ve sigaranın legal olduğu dünyada illegal olmayı sürdürür. Bizim ülkemizde bu yasadışılıklara seks de eklenir. Çoğu kadın bekaretin kaybedilecek bir şey olduğuna inandığı için sürtünmeyi, oral seksi ve hatta anal seksi tercih eder. Vajinal seks yapanların çoğu, ilk seks deneyimlerinin zorla olduğunu öne sürer. Sevgili olmak isterler en azından, kandırıldıklarını söylerler. Seks için kandırıldığını söyleyen anadolu kızı Fatma ile, kızılların tehtidinde olduğu söylenerek esrardan men edilen John'un bu bağlamda farkı yoktur. İkisi de en temel haz alma mekanizmalarından olmaması gereken dogmalarla uzak tutulurlar, ikisinin de bir şeylerden nefret etmesi sağlanır. Sonrası malum. Seviştiği halde, sevişenlere orospu diyen kadınlar; esrar çektiği halde komünistlere söven siyahiler. Mevcut düzen hem seviştirir, hem tüttürtür; hem de pişmanlık duydurur.

Sevişmekte de, tüttürmekte de sıkıntı yoktur. Sorun, bu eylemlerin amaca dönüşmesinde ortaya çıkar. Bir insan seksi, uyuşturucuyu, otu yaşamın amacı haline çevirdiyse, artık orda bir sıkıntı var demektir. Zira seks gibi, uyuşturucu gibi insanın doyumunu sağlayan eylem ve materyaller su içmek gibidir. Her insan su içer, ancak su içmek için yaşamaz. Haz verici eylemler de böyledir. Uygulanması gerekir, ancak onlar için yaşamak, insanın öldüğünün göstergesidir. Seks için, alkol için, uyuşturucu için yaşamak, insanın ölümünü kabullenmesidir, Dünya'yı yok sayma halidir, bir nevi dükkanı kapatma, iflası açıklama durumudur.

Bugün evde mutlu mesut otururken bir kadının, "ya çocuk çok yakışıklıydı, öyle bir gözümün içine bakıyordu ki, eriyip gittim" demesine şahit oldum. Hani belki kelimeler tam olarak böyle değildi ama, buna yakındı. Bu kelimelerden cümle yaratan kadınların; "ne bakıyon öküz gibi" deme lüksü ortadan kalkıyor. Hem yakışıklı bir erkek baktığı zaman hoşuna gidecek, hem de sonrasında öküz gibi bakanlar var diyeceksin. Gözüyle taciz etti, yedi bitirdi gibi kavramlar uyduracaksın. Pozitif ayrımcılık dediysek, bu kadar da torpil geçecez demedik. Yakışıklı insanın bakmasından hoşnut olacaksın, yakışıklı olmayan baktığı zaman tacizci diyeceksin, yok öyle bir anlayış, yok öyle bir dünya. Kusura bakma ama, senin katalogdan seçtiğin erkeklerin bulunduğu bir dünyada yaşamıyoruz, doğal olarak senin seçtiğin erkeklerle karşılaşacağın dünya'da da yaşamıyoruz. Senin beğendiğin de olacak, beğenmediğin de. Birinin bakışına, dokunuşuna hayvanlık diyip; diğerinin, bakışından hoşlanarak, dokunuşundan orgazm olarak yaşayıp gideceksen, kusura bakma arkadaşım, öyle tutarlılığa da söverim, öyle anlayışa da küfrederim, yemezler.

1 yorum: