31 Mart 2013 Pazar

Bir Sarhoşun Notları

Askere koşarak gidenleri, orduyu kendinden çok sevenleri, polise hırsızdan çok güvenenleri hiçbir zaman anlayamadım. Beline silah takanları, sokağa çıkarken yanına kitap yerine bıçak alanları, kendinden güçsüz olduğunu düşündüğü insanlara el kaldıranları hiçbir zaman anlayamadım. Ülkemin kadınları, ne kadar da erkektiler? Ve ülkemin erkekleri, ne kadar da militaristtiler. Öpüşmenin yasak olduğu yerde küfürleşmek serbestti, sevişmenin yasak olduğu yerde iyi kavga edebilmek yiğitliğin göstergesiydi. Kadın erkeğe, erkek kadına yasaktı. Belki de bu yüzden çocukluğumuz hemcinslerimizin dokunuşları, hemcinslerimize dokunuşlarla geçti. Belki de sadece bu yüzden eşcinsellik, ülkemin tabusu olmaya devam etti. Sahi, eşcinsel hiçbir deneyimi olmayan sosyal birey bulmak mümkün müdür? Küçük bir dokunuşu dahi yaşamamış, kaçamak bir bakış dahi atmamış, beraber mastürbasyon yapmamış, sürtünmemiş, penisinin boyunu karşılaştırmamış birini bulmak mümkün müdür? Çocukken, daha henüz çocuklarını salamıyorken dünyaya, insanların cinsiyetine çok önem vermezsin. Merak edersin. O merak ediş sürecinde karşı cinsin yasaklanması seni hemcinsine yakınlaştırır. Erkek ya da kadın olması önemli değildir onun. Senden başka bir varlık olması yeterlidir. Denersin ne deneyeceğini bilmeden. Ta ki büyüyene kadar. Bir gün etrafa çocuk bırakmaya başlarsın, o zaman hem cinslerinden de uzaklaşırsın. Kendiliğindendir, nedensizdir. Cinsel bir uyanıştır, aydınlanmadır. Etrafa hiç doğmayacak çocuklar saldıkça da erkekleşirsin. Bizim ülkemizde erkekleşmek, şiddete gark olmaktır, efendileşmek, iktidarlaşmak, militaristleşmektir. Kadınlar da bundan ayrıksı değildir. Vatan için ölmek isteyecek bireyleri yetiştirmek erkekleşen kadının görevidir. Vatan için ölmek isteyecek bireyi yetiştirmek kadar, vajinasını evlenmeden kullanmayacak kadını yetiştirmek de önemlidir. Vatan için ölmesini beklediğimiz gencecik bireylerin, aynı zamanda da sevişmemiş olmasını isteriz. Erkekliğinin-kadınlığının farkında olmayan, ancak vatanı uğruna ölmeyi kafasına koymuş binlerce gençten oluşan kocaman bir güç... Ne müthiş bir toplum! 

Uğruna ölünecek vatan kavramını da hiçbir zaman anlayamadım. Vatan neydi? Misak-ı milli miydi, yoksa üç kıtaya yayılmış atalarımın bıraktığı miras mıydı, ya da turan ülküsü müydü, Orta Asya mıydı vatan? Vatan neydi? Kendimi herhangi bir sınırın içine hapsedemiyordum, İstanbul neden vatandı da, Atina değildi anlayamıyordum. Hala da anlayamıyorum. Harita üzerindeki sınırların hiçbirinin gerçekte var olduğunu görmedim. Benim gibi insanların engellemeleri dışında aramızda her hangi bir engel bulamadım. Birbirimizi anlayamadığımız dilleri konuşuyor, anlaşamıyorduk. Düşman olduğumuz öğretilmişti, neden düşmanız, bilmiyorduk. Bir gün bize saldırdıkları söyleniyordu, ama biz neden biz olmuştuk, onlar neden onlar olmuştu belli değildi. Biz bizdik, onlar da onlardı. Belki bizden yüz sene önce bu topraklara taşınan akrabalarımızdı, belki de bin sene önce. Önemi yoktu bunların, aynı dili konuşmuyorduk, anlaşamıyorduk. Onlar, onlardı. Yenilmelilerdi. Düşman. Her yanımız düşmanla doluydu. Bu kadar çok düşmanın olduğu yerde de bize düşen vatan için ölmekti. Emperyalistler saldırıyor, ölün; komünistler saldırıyor, ölün; dinciler saldırıyor, ölün; haçlılar saldırıyor, ölün. Vatandaşın payına düşen hep ölüm. Bu kadar ölümün ardından belki de söylenecek tek bir şey vardır; vatanınız batsın. 

Dedim ya hani, ülkemizin kadını da erkektir, erkeği de. Fatmalar erkek olmakla övünür. Babalar oğlunun milli olmasıyla, kızının da erkek gibi bir kız olmasıyla övünür. Oğul kiminle milli olur? Önemli değil. Bir başka Türkiye kadınıyla. Dedim ya ama, önemli değil. Oğulların kadınları eve gelebilir, oğulların kadınları için babaların arabaları alınabilir, oğulların kadınları için babaların parası dahi aşırılabilir, bunlar kolaylıkla sümen altı edilir. Lakin kadın çocukların erkek arkadaşı dahi olamaz ki nasıl eve gelsin? Kadın çocuklar arabayı nasıl istesin? Kadın çocuklar baba parasını aşırıp da ne yapsın? Orospu mu olacaksın başımızayla, tuttuğuna saplıyor bizim oğlan arasındaki muazzam yen içinde kalan kol ile elaleme açılan mevzu arasındaki farksızlıktan ibaret fark dahi ne denli bir militarizme gark olduğumuzun göstergesidir. Fethedilen topraklar bakire kadındır, fetheden ise sapına kadar erkek devlettir. Becere becere toprakların sahibi olur. Erkeğin de kadına bakışı bundan ibarettir. Her yeni kadın, erkek için, bakire kadındır. Becerilerek sahip olunur-fethedilir. Erkek sapına kadar erkektir, kadın ise sapına kadar kadın değildir. Becerilendir. Aşağılanandır. Domaltılandır. Ağzına verilendir. Parmaklanandır. 

Kadın sevişmemelicileri de anlayamadım hiçbir zaman. Aynı insanlar çoklukla eşcinselliğe de karşı olurlardı. Kadın kendisini sevdiğine saklamalı, çünkü hormonları erkeklerin ki gibi, anatomileri erkeklerin ki gibi değil. Bir erkeğin bir kadına saplaması biyolojik durumundan kaynaklanır, ancak, bir kadının erkeğe saplaması şımarıklığından-oynaklığından. Tüm bu bilgileri doğru kabul etsek dahi, erkek kimle cinsel ilişkiye girecek sorumuzun cevabı ancak fahişeler olarak yanıtlanabilir. Hem kadınlar kendisini sevdiğine saklamalı diyip, hem de fahişeliğin devamını savunmak nasıl bir kafanın ürünü olabilir? Bir de bunu kadının kendisine olan saygısına bağlayanlar var ki, gülmemek elde değil. Kadın kendisine duyduğu saygı gereği, istediği insanla beraber olmalıdır zaten. Bir başkası için kadının kendisini saklaması gerektiğini düşünmesi, en başta kendisine yaptığı saygısızlıktır. 

Sözlerime burada son verirkene, içimi ısıtan köpek öldürene de şükranlırımı sunmak istiyorum. Kimsesiz günlerimin kimsesi, herkesli günlerimin arananı olarak gün geldiğinde yorgan, gün geldiğinde afrodizyak, gün geldiğinde de prezervatif görevi gördüğü için teşekkür ederim. İyisin dost, iyisin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder