8 Mart 2013 Cuma

Sevginin Sevilenle Olan İhtimalsizliği

"Seni seviyorsam, bundan sana ne; ben seni mutlu etmek için değil, kendim mutlu olduğum için seni seviyorum."

Goethe'nin, Spinoza'nın; "Tanrı'yı hakikaten seven kimse, Tanrı'nın onu sevmesini istememeli!" sözünden etkilenerek bu cümleyi ortaya çıkardığı kuvvetle muhtemel olduğu gibi, sözü, Nietzsche'ye atfedenler de yok değil. Lakin, Goethe ya da Nietzsche'den hangisi söylemiş olursa olsun sevgiden anladığım hep buna yakın bir şeyler olmuştur. Yakın demek zorundayım. Zira cümlenin sonunu ama aynı zamanda da sevginin anlamını, nedenini açıkladığı için belki de en önemli yerini oluşturan; "kendim mutlu olduğum için seni seviyorum" kısmı, benim nedensizlik anlayışımın dışında kalıyor. Sevgiye nedensellik angaje ettikten sonra da, sevginin sevilensizliğinin anlamı kalmıyor. Sevginin nedenselliği, sevme işinin bireyin kendisine mutluluk vermesi olarak adlandırıldıktan sonra, zaten artık sevgili, birey olmaktan çıkıp bireyin duyduğu sevgi haline geliyor. Bu durumda da "seni seviyorsam bundan sana ne" deyişimiz, zaten sevilen zannettiğimiz bireyin ilgi alanına değil, gerçekte sevdiğimiz "sevgimizin" alanına giriyor. Sevgimizden duyduğumuz mutluluk-ki zaten sevgimiz bu mutluluk için varlığını devam ettiriyor- sevgimizi sevgilimiz haline getirdiği için, sevme işimiz de haliyle sevgimizi  yani sevgilimizi fazlasıyla ilgilendiren bir hal alıyor. Çünkü aksi durum, sevgimizin mahvı, sevgimizin mahvı da mutluluğumuzun kayboluşu anlamına geliyor.

Sevmenin saf hali, mutluluk duyduğumuz için var olan değil, var olduğu için mutluluk duyduğumuz halidir. Ve bu mutluluk, sevgi duyulanı yanında görmek arzusunu, sevgi duyulana dokunmak arzusunu içermez. Saf sevgi, yani bir başka deyişle katıksız sevgi, tüm arzu ve ihtiraslardan soyunmuş, başka bedenleri özel mülkü olarak görme güdüsünden arınmış olmak zorundadır. Saf sevgi, tek başına insanın tüm ihtiyaçlarını giderecek kadar mutluluğun ortaya çıkmasına yeteceği için, bireyin başka bir arzuya meyletmesini de imkansızlaştıracaktır. Ancak sevme işiyle tam anlamıyla mutluluk duyamayanlar, bir bedene sahip olmak, birini kendi kollarının arasında görmek ve bu kişiyi de kendi istediği formda, başkalarının uzağında, sadece kendisiyle var olmasını isteyeceklerdir. Bu da apaçık bir şekilde, sevgiyi alış-veriş aracı olarak kullanmak anlamına gelir. Bireye karşı sevgi duyan insanın, karşılığında bir beden istemesi, sevgiyi metalaştıran, sevgiyi parasal bir değere kanalize eden tavırların başında gelir. Bu da sevgiyi manevi olandan koparıp, maddi olana hapseder. Bugün insanların, nedense, daha iyi üniversitelerde eğitim almış, daha iyi görünümlere sahip, daha iyi pozisyonlarda-makamlarda olan, daha iyi ailelerden gelenlere daha sıklıkla sevgi besliyor olması, sevginin metalaştırılmış olmasından başka neyle açıklanabilir? İki yüz liraya, üç yüz liraya seks işçisi kiralayan bir züppeden ne farkı vardır, üç paralık sevgisine bireyi satın almak isteyen züppenin? Sevginin sevilene söylenmesi, ancak, sevilenden sevenin bir şeyler bekliyor olmasıyla açıklanabilir. Sevilenden sevgi bekliyor olabilir, beraber olmayı bekliyor olabilir, bedenini istiyor olabilir.Yani seven, sevdiğine sevdiğini söyleyerek, sevdiğinden beklentilerinin olduğunu açıklamış olur. Sevginin ve sevgililiğin bir çıkar ilişkisi haline geldiğini bundan daha iyi ne gösterebilir bize? Sevgi kapitalizmle beraber metalaşmış, rekabet koşullarında insanların birbirlerinin önüne geçmesini sağlayan bir alış-veriş materyali haline gelmiştir. Böyle bir dünyada yaşayan insanların saf sevgiyi duyabilmeleri, hissedebilmeleri de haliyle mümkün değildir.

"Seni seviyorsam bundan sana ne"yi sevdiğine değil, kendisindeki sevdiğine söyleyebilen insan, yani kendi içerisindeki sevdiğine söyleyebilen insan, saf sevgiyi duyan insandır. Bunun hemen hemen imkansız olduğuna inandığım bugünün modern dünyasında, medeni insanın ise saf sevgiye en çok yaklaştığı an, sevgisini sevilen ile birlikte sevgililik içerisinde duyumsuyorken, sevilenin fiziksel-bilinçsel-psikolojik varlığına hiçbir zorlayıcı müdahalede bulunmadığı andır. Sevdiğiyle sevgili olmayı çok büyük bir arzuyla istemesine rağmen, sevdiğinin kendi istediği forma dönüşmesi, sevdiğini kendine ait olduğunu hissetmesi, evcil hayvanlarına yaptığı gibi, keyfine göre giydirip, keyfine göre işemeye çıkardığı bir köleye dönüşmesi bahsinde bilinçli bir etkiyi yapmayan insan için, saf sevgiye yaklaşan insan diyebiliriz. Sevgililik, ancak insanları kölelikten kurtarıyor ya da en azından, geçmişte var olan zincirlerinin bir kısmından kurtulmasını sağlıyorsa gerçek sevgililik halini alacaktır. İki kişi arasında hiyerarşik bir çatışmayı ortaya çıkaran, bireylere yeni zincirler bağlayan, zaten düzen içerisinde köleleşmiş bireyi daha da köleleştiren birliktelikler, sevgililikten çok bir nefretlilik hali, bir savaş alanı olacaktır. Sevgililik, iki yarım elmanın bir tüm elma meydana getirmesi değil, iki elmanın yan yana birbirini çürütmeden devam edebildiği olgudur. Zira iki birey ilişkiye başlarken birbirinin aynısı olmadığı gibi, aynılaşmaları da doğru değildir. Sağlam karakterli iki bireyin birlikteliği, birbirlerini sürekli olarak geliştirdikleri, ancak birbirlerine benzemedikleri, farklılıklarını büyük ölçüde muhafaza ettikleri ve birbirlerinin farklılıklarından beslendikleri, birbirlerinin farklılıklarını tanıyıp, bu farklılarını toplum içerisinde rahatça yaşayabilmeleri için gereken gücü birbirlerine verdikleri birlikteliktir.

Çok uzatmadan tamamlamak gerekirse; sevgi, bir sevilene ihtiyaç duymaz. Sevgililik de, birbirini sevdiğine inanan insanların birbirlerini diğer insanlardan soyutlayarak tamamiyle özgür kıldıkları, ya da tamamen özgür kılmak için yolda oldukları yolun bir yerlerinde bulunmalarıdır. Sevgiyi de sevgililiği de çıkarlarımızın oyuncağı yaptık ve oyuncağının kıymetini bilmeyen çocuklar gibi, oyuncaklaştırdıklarımızı gerçek olmamakla suçlayıp, oyuncaklarımızdan sıkılarak, onlara kızarak, onları bir köşeye fırlattık. Sevgiyi ve sevgililiği bu hale getiren insan evladı, yine aynı şekilde sevgiyi ve sevgililiği eski yerine, metalaşmadan önceki yerine koyabilir. Ve bir kez daha haykırılabilir;

"Dünyayı güzellik kurtaracak.
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder