5 Eylül 2011 Pazartesi

İbrahim Kaypakkaya'nın Kürt Siyasi Hareketine, Ayrılıkçılığa ve Milliyetçiliğe Bakışı

Hemen konuya girmeden önce, İbrahim Kaypakkaya'nın hakkında bir kaç şey söylemekte, tanımayanlar için küçük bilgiler vermekte fayda var. İbo, (bundan sonraki tüm bölümlerde kendisi için bu kısaltma kullanılacaktır) 68'lerin komünist önderlerinden biriydi. Çorum'un bir köyünde fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu, İstanbul Üniversitesi'nde Fizik bölümünde okurken, yazmış olduğu yazılar yüzünden okuldan uzaklaştırıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. MDD'yi savundu, Doğu Perinçek grubunda yer aldı, daha sonra Doğu Perinçek ve arkadaşlarının revizyonist ve oportunist olduğunu söyleyerek gruptan ayrıldı. Maocu düşünceleri ön plana çıkan İbo, köyden kente doğru gerçekleşecek bir devrimi savundu. Devrim için silahlı mücadelenin mecburiyet olduğuna inanarak; TKP/ML TİKKO'yu kurdu. 1973'ün ocağında Tunceli kırsalında yakalandı. Yaralı halde, yalın ayak, kar üstünde yürümeye zorlandı. Bacaklarının hissizleşmesi üzerine kaldırıldığı hastanede ayakları kesildi. Diyarbakır'da dört ay boyunca işkenceye maruz kaldı, Komünist Önder İbo, dört ay boyunca tek bir bilgi vermedi, 18 Mayıs 1973'de babasına intihar ettiği söylendiysede, gerek İbo'nun bir kaç gün önce babasına yazdığı mektup, gerekse babasına verilen ölmüş bedeninin delik deşik edilmiş olması, İbo'nun infaz edildiğini gösteriyordu. Bugün hala bir çok örgüt İbo'nun yolundan ilerler, kurmuş olduğu TİKKO, özellikle Tunceli ve çevresinde faaliyetlerini sürdürür.

İbo'dan yapılan alıntılar, "mavi", İbo'nun Lenin'den yaptığı alıntılar "turuncu" renkle, renklendirilmiştir.

İbo yoldaş, Kürtlerin A.B.D'nin güdümünde olduğuna, ve ya, Sovyetler'den destek alıp almamasına, emperyalizmin oyunlarına alet olmasına yönelik olarak şunları söylüyor;

"(...) Emperyalizm, menfaatlerine elverdiği yerde, bu sınıfların ırkçılık politikalarını kışkırtır ve destekler; menfaatlerine el vermediği yerde bu politikaların karşısına çıkabilir. Mesela Türkiye'de hakim olan, Türk hakim sınıflarını kendisine bağlamış olan A.B.D emperyalizminin  Türk ırkçılığını körüklemekte ve desteklemekte menfaati vardır ve bu görevini (!) seve seve ve fazlasıyla yapıyor. Mesela Sovyet sosyal-emperyalizmi bugün Türkiye'ye hakim olmadığı için, Türk ırkçılığının karşısındadır ama Pakistan'da Bangladeş ırkçılığını şahlandırmakta katiyen tereddüt etmemektedir. Türkiye'de ise yarın, bütününe sahip olamazsa, parçayı koparmak üzere ve milletlerin kendi kaderini tayin hakkını ya da ezilen milletin kurtuluş mücadelesini destekleme maskesi altında, kendi denetiminde gerici bir Kürt milliyetçiliğini ya da ırkçılığını desteklemeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur."

İbo açıkça, Sovyetler'i emperyalist bir devlet olarak işaret ediyor. Emperyalist ülkelerin, ırkçılığı isteklerine göre körükleyip, istedikleri zaman da karşısında durabileceklerini açıkça ifade ediyor. Yani Kürt ve Türk halklarının emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla karşı karşıya getirilebileceğini ya da getirilmiş olabileceğini söylüyor. İşin açıkçası, savaşlardan, korkulardan kimin fayda sağladığı günümüzde oldukça aşikar, gözler önünde bir bilgi.

İbo Kürt legal ve illegal hareketi içerisindeki, toprak ağalarının, burjuvazinin milliyetçiliğiyle ve mücadelesiyle alakalı olarak ise şunları ifade ediyor;

"Bilinçli Türkiye proleteryası, Kürt milli hareketi içindeki Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye yönelen eğilime asla destek olmayacaktır; burjuva milliyetçiliğine asla yardım etmeyecektir; Kürt burjuvalarının ve toprak ağlarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için giriştikleri mücadeleyi kesinlikle desteklemeyecektir; yani, Kürt milli hareketi içindeki genel demokratik muhtevayı desteklemekle yetinecek, onun ötesine geçmeyecektir." 

İbo, açıkça Kürt milliyetçiliğine karşı çıkmış, ezilen milletlerin milliyetçiliğini kabul etmemiştir. Olması gerekeni, olması gerektiği gibi söylemiştir. Kürt ağalarının, burjuvasının kendi çıkarları uğruna, Türk ağaları ve burjuvasıyla girişmiş odukları mücadelede, daha çok payı kapmak uğruna kışkırttıkları Kürt milliyetçiliğinin savunması hiçbir şekilde kabul edilemez.

"(...) Proleterya, burjuva milliyetçiliğinin gelişmesine destek olamaz; tersine o, ulusal farklılıkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye destek olur. Başka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük burjuvazinin yanında yer almak olur." 

İbo, Lenin yoldaştan yaptığı alıntıyla, proleteryanın durması gerektiğini düşündüğü yeri açıkça ifade ediyor. Proleterya her şeyden önce, ulusların birleşmesi, kaynaşması, birbirine güvenmesi için uğraşır.  Proleteryanın birinci görevi budur. Ancak İbo, Lenin'den alıntı yapmaya devam ediyor ve azınlıklar konusunda şu alıntıyı yapıyor;

"(...) milli azınlıklara taviz verme ve hoşgörüyle davranma hususunda yetersiz kalmaktansa aşırı gitmek daha iyidir." 

Lenin yoldaşın açıkça söylediği gibi; azınlıklar bir devletin en çok hassasiyetle yaklaşmak zorunda olduğu konudur. Azınlıkların kendilerini azınlık gibi hissetmemesi için, bir devletin elinden ne geliyorsa yapılmalıdır. Anadil, eğitim, sağlık hakları, tartışma konusu olamaz.

İbo yoldaş, Lenin'den ayrılıkçılık konusunda alıntı yaparak devam ediyor;

"Boşanma serbestliğini savunan bir kimseyi, aile bağlarını yıkmak istemekle suçlamak ne kadar ahmakça ve ne kadar ikiyüzlüce bir davranışsa, ulusların kendi kaderlerini tayin etme özgürlüğünü savunanları da yani ayrılma özgürlüğünü savunanları da, ayrılmayı teşvikle suçlamak, o ölçüde ahmakça ve ikiyüzlü bir davranıştır. (...) Kapitalist devlette ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını, yani ulusların ayrılma hakkını reddetmek, egemen ulusun imtiyazlarını  ve demokratik metodlara karşı polis yönetim metodlarını savunmaya eşittir."

Lenin yoldaş şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde, ulusların kendi kaderini tayin hakkının varlığını kabul etmekte, bu hakkın varlığını reddedenleri de egemen ulusu ve polis yönetimini savunmakla suçlamaktadır. Bugün, boşanma hakkı, hemen hemen herkesçe kabul gören bir olayken, mantıklılığı hemen hemen herkesçe kabul edilen, hatta karşıtları yobazlıkla itham edilirken, ayrılıkçılık ülkemizde, vatan hainliğiyle eşdeğer olarak algılanıyor. Egemen ulusun baskın milliyetçiliği, üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun mirasçılığına soyunmak ve savaşlardan, kahramanlıklar ve zaferler adı altında bahsetmek, halkın büyük bir çoğunluğunda, akli melekelerde zayıflamalara neden oluyor. Güçlü devletin büyük toprakla var olabileceğine dair bilimsel gerçeklikten ve somut örneklerden uzak bir mantık yürütüldüğü gibi, insan onurunun, insan hayatının her türlü güçten daha önemli olduğu gerçeğini de kavrayamıyoruz.

Sosyalist ve komünistlerin, devrime faydası olacak bir ayrılma hareketine vereceği tepki oldukça net ve tartışmadan uzak bir konudur. Peki ya, ezilen ulusun ayrılma kararı, devrime zarar verecek bir yapılanma içerisindeyse ne yapılmalı, nasıl davranılmalı? İbo yoldaşın ifadesiyle;

"(...) Komünistler böyle bir durumda zor kullanmayı kesinlikle reddederler. Kürt işçileri ve emekçileri arasında "birleşme" lehinde propaganda yürütmekle birlikte, ayrılma isteğinin önüne asla zor çıkarmazlar. "Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı"nı tanımak, bir millet bu hakkı kullanmak, yani ayrılmak istediği zaman, onun karşısına asla engel ve güçlük çıkarmamak demektir. Komünistler, Kürt milletinin ayrı bir devlet kurup kurmayacağı kararını tamamen ve kesinlikle Kürt milletine bırakır. Kürt milleti isterse ayrı bir devlet kurar, istemezse kurmaz. Buna karar verecek olan başkaları değil, Kürt milletidir. Komünistler, bir milletin ayrılma isteğinin önüne kendileri asla engel çıkarmayacağı gibi, burjuva ve toprak ağalarının hükümetinin engel çıkarma, zor kullanma girişimleriyle de aktif olarak mücadele eder. Her türlü dış müdaheleye karşı mücadele eder (...) Dışardan müdahele, zor kullanma, ayrılma isteğinin önüne engel çıkarma hangi gerekçeyle olursa olsun, "ulusların kendi kaderini tayin hakkı"na bir tecavüzdür."

Yani bir komünist ya da sosyalist, ulusal bir devlet kurma yolundaki bir ayrılığı, devrime faydası olacaksa destekler, olmayacaksa her hangi bir destekte bulunmaz, ancak köstekte olmaz. Bu tarz bir davranışın, her iki ülke halkına da nasıl bir faydası dokunabileceğini, şu sözlerle aktarıyor İbo;

"Sovyetler Birliği'nde başarıya ulaştıktan sonra devrim,  Finlerin ayrılmak istemesi üzerine, Bolşevikler hiç tereddüt etmeden ayrılmaya razı olmuşlardır (...) Sovyetler Birliği'nde iç savaşın devam ettiği 1918-1920 yıllarında emperyalistlerin, Sovyetler Birliği'ne Finlandiya üzerinden saldırma planları, Fin halkının direnişiyle karşılaşmıştır."

İşte tam da ihtiyacımız olan şey budur, Kürt halkı ayrılmak istiyorsa eğer, onları zorla içerde tutmak, iki halk arasındaki güven duygusunu azaltmakta, düşmanlığı körüklemektedir. Dostça bir ayrılış, düşmanca beraberlikten yeğdir. Dostça bir beraberlik için, belki de önce ayrılmak gerekir.

Son olarak, bölücük üzerine İbo'dan bir alıntı yapmakta fayda var.

"(...) Hakim sınıflar (...) sadece ayrılmak isteyen Kürtlere değil, ayrılma hakkını savunan, milli baskılara şu ve ya bu ölçüde karşı çıkan herkese "bölücü" diyorlar." 

Yani, hakim sınıfın milliyetçiliğine karşı çıkmanın adının bölücülük olduğu bir yerde, bölücü olmamak için, hakim sınıfın ağlarının, burjuvazinin, milliyetçilerinin kıçını yalamak gerekiyorsa, "bölücü" olarak görülmek daha iyidir.

Alıntılar, Umut Yayımcılık'tan çıkan İbo'nun Seçme Yazıları'ndan yapılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder