30 Ağustos 2011 Salı

BAYRAM YAVŞAKLIĞI

Bayramlaşmak iyidir, bayramlaşmak güzeldir, çocuklar sevindirilebilir, birbirini işi, aşı dolayısıyla göremeyenler birbirini görebilir gibilerinden oluşmuş bir bayram sevicilik hali var insanlarda. Anlaması güç bir ritüele dönüşmüş bayramlar, özellikle de dini olanları. Bugün Ramazan Bayramı'ydı. Ramazan Bayramı'nın neden kutlanacak bir şey olduğunu ben anlayabilmiş değilim henüz. Hayırlısıyla(!) yirmi ikinci yaşımı doldurduğuma göre, hiçbir şeyi doğru düzgün anlayamayan kafam en azından bunu anlayabilmiş olmalıydı. Yok efendim, bunu da beceremedi kendileri.

Kısaca İslamiyet'in tarihine göz gezdirmekte fayda var, Ramazan Bayramı, hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmış, sebebi beni pek tatmin etmedi, bir aylık oruç halinin sonrasında insanların nefs terbiyelerini kutlayışları olarak değerlendirilebilecek bir mantığı var. Yani benim gibi oruç tutmayan insanların Ramazan Bayramları'nı kutlamak, tamamiyle bir saçmalıktan ibaret. Sanırım tam da bu sebepten dolayı, dinden pek hazzetmeyen tayfa, hazzetse de bu hazzını, cami imamlarının görüşlerine amade etmek istemeyenlerin kafasından uydurduğunu düşündüğüm Şeker Bayramı devreye girmiş. Halk arasında, "ulan acaba bu adam(ya da bu kadın, feministlik yapmayın şekerlerim) oruç tuttu mu tutmadı mı, ramazan boyunca sevişti mi sevişmedi mi (evet efendim, ramazan ayı nefs terbiyesi ayıdır, öyle iki lokma yemek yemedim açın halinden anladımla olmaz o işler)" derdi olmasın diye, şeker bayramını muhtemelen cadılar bayramından felan araklayarak uyduruvermişlerdir. Böylece sen sağ ben selamet durumu oluşur. Halk arasında belkide günümüzde savaşa sebebiyet verebilecek bu farklılığın önüne geçilmiş, geçilmek istenmiş. Şimdi buna abartıyorsun diyerek karşı çıkanlar olabilir, bende onlara, şu mevcut durumda bile partilerin bayram mesajlarının, mübarekle başlayıp başlamamasını, kut lafının geçip geçmemesini ne denli tartıştığımızı hatırlatmak isterim. Sağ-sol diyerek nasıl birbirimize girdiğimizi, sünni-alevi diyerek birbirimizi patakladığımızı, Kürt-Türk efendim diyerek birbirimizi öldürdüğümüzü, tüm bunlar yetmezmiş gibi Fenerbahçe-Galatasaray, aşağı mahalle-yukarı mahalle diyerek bile kafa-göz patlatmayı sevdiğimizi de hatırlatmak isterim.

Bu kısacık hatırlatma serüveninden sonra, bu Şeker Bayramı olayının iyi olduğunu söyleyebilirim. En azından bizler büyük gerizekalılar olarak, büyük bir davranışsal ayrılıktan kurtulup, sadece dillendirildiği zaman sorun çıkartabilecek bir ayrıma kavuşmuş olduk. Büyüklerimizden duacıyız.

Yalnız, Şeker Bayramı ya da Ramazan Bayramı olması bir bayramın, saçmalığını ya da iki yüzlülüğünü ortadan kaldırır mı, bence kaldırmaz. Biraz bencesini açmaya çalışayim. Küçücük çocukları bir bayram günü heyecanıyla bekletiyoruz (fakir halkın çocuklar bahsediyorum, zengin çocuklarının bayramı dört gözle beklediğini sanmam), onlara bu günde insanlaradn bir şeyler istenebileceğini, paraysa para, olmazsa şeker kopartılabileceğini öğretiyoruz. (Gerçi artık aileler bayramlarda çocuklarını evlere yollayamıyorlar, çocukları keseni mi ararsın, tecavüz edeni mi, zevk olsun diye pencereden sallandıranı mı?) Halbuki gerçekten de çocukları sevindirmek için bir güne ihtiyacımız var mı? Gerçektende çocuklara şeker ikram etmek için bir gün belirlenmeli mi? Neden her gün iş çıkışı ya da öncesi bayram kafasıyla yaşayamayalım ki? Deliye her gün bayram demiş birileri. Her gün bayram olmasını, kötü bir şey olarak görmüş belli ki.

Bayramları sevmiyorum, en azından son bir kaç yıldır sevmiyorum. Küçükken, paranın kölesi olarak yetiştirildiğimiz ve ya yetiştiğimiz dönemde, iki-üç kuruş para alacam diye, sevmediğim insanların, nerelerine soktuklarını bilmediğim ellerini öperdim. Sevmediğim insanları ziyarete gider, sevmediğim insanların yüzlerine güler, saçma sapan sorularına sabırla cevap vermek için kendimi sıkar dururdum. Saygı denilen bir şey öğretilmişti bana, genellikle yaşça büyüklere gösterilirdi, amcaya gösterilen pipi gibi de değildi hani, zordu, binbir türlü kuralı vardı. Kimin belirlediği, nasıl belirlediği belli olmayan bin bir türlü kural. Doğar doğmaz öğrenmeye başladığımız kurallar. Bayram gibi zamanlarda, bu kurallara fazlasıyla ihtiyaç duyulur. Aksi takdirde, saygısız olarak tanınır, hatta sadece sana değil, ebeveynlerine kadar varan dedikodulara mazhar (!) olursun. Artık, saygısız olarak adlandırılmak gibi bir kaygım yok, umrumda değil, ben işime bakarım, doğru bulduğum şeyi, doğru bulduğum zamanda yaparım.Sonuçta yanlışta yapıyor olsam, en azından ben yanlış yapıyor olurum. Başkasının doğrusunu yaşayacağıma, kendi yanlışımı yaşarım.

Bayramlardaki bazı yavşaklıkları gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Aynı şehirde yaşayıpta birbirini ziyaret etmeyen insanların, birdenbire canciğer olması benim garibime gidiyor. Öyle bir karşılama merasimi, öyle bir muhabbet ortamı doğuyor ki, zannedersin birisi Kolombiya'nın dağlık ormanlarında, diğeri Mısır'ın çöllerinde aylardır mahsur kalmışlar, birbirlerine ulaşmak için çırpınıp durmuşlar. İkiyüzlü sevgi gösterilerinin, riyakar saygı oyunlarının kimseye bir faydası yok, açıkça sevmediğiniz insanlara sevmediğinizi söyleyin olsun bitsin. Sırf birileri senden önce birileriyle aynı anneden babadan oldu diye, birilerini ziyaret etmek, saygı göstermek, sevmek zorunda değilsin. Zorundaymış gibi davranıp, bayramları iğrenç tiyatro sahnelerine döndürmenin manası yok.

Bugün aynı zamanda Zafer Bayramı'ydı. 1935'den beri kutlanan bu bayramın, kutlanmasına, bayram olarak adlandırılmasına da karşıyım. Ölen binlerce insan üzerinden, "yuppi, vatan kurtuldu, hadi kutlayalım" mantığıyla hareket etmenin, pek hakkaniyetli bir davranış olduğunu zannetmiyorum. Bu tarz günlerin, anma olarak yad edilmesi, savaşın getirdiği sorunların üzerinde durulması, havai fişek patlatmak yerine, ölümlerin üzerinde durulması, bir daha savaşmamak adına, barışı kalıcı kılmak adına çok daha faydalı olabilirdi. Ancak halkı gazlamak için, her yerde olduğu gibi, güzel ülkemde de böylesi uygun görülmüş. Değiştirilmesini teklif etmek, "vatan hainliğine" girebilir.

Diğer bayramlara da tek tek değinmeye gerek yok. Belki günü geldiğinde bir kaç kelam ederim. Her ne kadar kamil olmasam da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder