15 Nisan 2012 Pazar

AZINLIK IRKÇILIĞI(Kürt Milliyetçiliği)

Azınlık ırkçılığı, Kürt ırkçılığı-milliyetçiliği gibi kavramları siyasi arenada çok sık duyarız. Bu kavramları kullanan arkadaşlarımızın bir çoğu ırkçı-milliyetçi insanlardır. Bu insanların bir çoğu da; ırkçı-milliyetçi olduğunun farkında olup, bununla da gurur duyarlar. E, madem ırkçı-milliyetçi olmak gurur verici bir durum, neden başkalarının ırkçı-milliyetçi fikirleri, tavırları; onları küçümsemek için kullanılacak argümanlar haline getirilir? Buna verilecek birkaç cevap tabi ki var; birincisi, milliyetçilik ve ırkçılık, çelişki üreten kavramlardır. Sen milliyetçiysen, ve senden olmayan bir "o" da milliyetçiyse, onunla senin aranda bir ortak yaşam mutluluğunun üretilmesi mümkün değildir. Savaş, çatışma, nefret kaçınılmazdır. İkincisi, Kürt ırkçılığı-milliyetçiliği ile suçlananlar, ırkçılıktan milliyetçilikten gurur duyan insanlar olmadıkları gibi, ırkçı-milliyetçi olduklarını da reddederler. Bu durumda Türk ırkçı-milliyetçisi; hayır siz milliyetçi ve ırkçısınız, "banane banane" tribine girer. Bu aynı fikirleri savunduklarından ötürü yandaş arama durumu değil, aynı fikirleri savunmalarına rağmen, kendilerinin seçemeyecekleri farklılıklarından dolayı düşman arama durumudur. Ve zaten Türk'ün Türk'ten başka da dostu yoktur. Ancak bu yazının konusunu; Türk ırkçı-milliyetçilerinin, Kürt siyasi önderlerini Kürt milliyetçiliğiyle-ırkçılığıyla suçlaması değil, Türk sosyal demokratlarının bu suçlamada bulunmaları oluşturuyor. Bu sosyal demokrat arkadaşların nasıl bir yanılgı içerisinde olduğunu göstermeden önce, azınlık ve ırkçılık kavramlarını tanımlamaya ihtiyacamız var.

Azınlık kime denir, neye denir? Türk Dil Kurumu'nun azınlık tanımı oldukça yavan, sığ; "Bir ülkede ayrı soydan veya inançtan olan ve sayıca az bulunan topluluk." Bu tanım üzerinden tartışmaya devam edecek olursak, şu sorulara cevap vermekte zorlanabiliriz. Osmanlı'da Türkler azınlık mıydı? Ya da Roma'da Romalılar? Kürtlein sayısı bu ülkede Türkleri geçerse; Türklere azınlık mı diyeceğiz? vb.

Bu sığ azınlık tanımından kurtulmak için uluslararası azınlık tanımlarına bakmakta fayda var. 1978 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu raportörü Francesco Capotorti azınlığı tanımlarken üç unsurdan bahseder, bu üç unsurdan biri; "Bu grubun(dinsel, ırksal, dilsel farklılıkları olan grup) nüfusun bütünü içinde sayıca az olması, sayısal azlığı nitelendiren grubun egemen olmayan konumu ve grup üyelerinin devletle vatandaşlık bağı." Bu tanımın da sıkıntıları olmakla birlikte, en azından egemenlik bahsinde bir şeyler söylemiş olması önemlidir. Bu tanımlamayla anlıyoruz ki; bir grubun azınlık olması için egemen olmaması, ya da egemenlikten pay almıyor olması gerekiyormuş. Daha halk ağzıyla ifade edecek olursak, azınlık; dilleriyle, kültürleriyle, dinleriyle farklı olan grupların, başka grupların egemenliği altındaki bir ülkede, egemen grupların lütfuyla yaşadığı toplulukların ismidir.

Irkçılığın da bir çok tanımı olmasına rağmen, "azınlık ırkçılığı" kavramından bahsedenlerin kastettiği ırkçılık; kendi soyunun, kendi etnik kültür değerlerinin, diğer soylardan, diğer etnik kültür değerlerinden üstün olduğunu, dolayısıyla kendi soyundan olanların diğerlerine hükmetmesi gerektiğini ön gören, düşünen bireylerin ırkçılığıdır. Bu tarz ırkçılığı; "Bir Türk dünyaya bedeldir" ya da "Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin" gibi kemikleşmiş sloganlarda görebiliyoruz.

Milliyetçilik ise ırkçılığın kalıtsal içeriğinden arındırılmasıyla ortaya çıkan bir kavramdır. Milliyetçilik soydaşlıktan ziyade ülküdaşlığa dayanır. Bir milletin egemen ülküsüne ortak olan, ona omuz veren kim varsa, onları da millete dahil eder, dışlamaz. Ancak soydaşı olmayan insanları millet içerisinden istediği zaman atabilme gücünü de elinde barındırır. Milliyetçilikle ırkçılığn farkı kendinden olmayana zarar verip vermemeden ziyade, kendinden olmayanı tamamen dışlamak ile kendinden olmayanı kendine benzetmek arasındadır. Artık hangisinin daha makbul olduğuna siz karar verin.

Bu kısa tanımlardan sonra, yazının ana konusuna gelebiliriz. Türkiye'de Türk sosyal demokratlar, sosyal demokrat olmanın gereği, özgürlüklerden ve demokrasiden çok sık bahsederler. Ancak Yunanistan, Bulgaristan, Almanya, Çin, Kıbrıs gibi ülkelerden bahsederken, Türkler için söylenen özgürlükler, eşitlikler bahsi, konu Türkiye'deki Kürtlere gelince, Kürt siyasi önderlerinin, akil adam ve kadınlarının, bölücü, ırkçı, milliyetçi olduğu ithamına dönüşür. Türk sosyal demokratlar bu konuda Türk milliyetçilerden, ırkçılardan farklı bir tutum sergilemezler. Daha geçenlerde Çin gezisine giden Recep Tayyip Erdoğan, bize zorla Çince öğretiyorlar diyen Uygur Türklerine, ahlar vahlar diyordu. Kendi ülkesindeki Kürtlere söylediklerini de bildiğimize göre, Türk sosyal demokratlarının da bu söylemlerinin, Erdoğan'dan farklı olmadığını görmüş oluyoruz. Çünkü Türk sosyal demokratı da, milliyetçiliğe bulanmıştır. Milliyetçilikten nasibini almıştır. Bir sosyal demokratın, Uğur Mumcu'nun 1986'da ne söylediğine bir bakalım;

1-Türk solculuğu azınlık ırkçılığına yani Kürtçülüğe alet edilmemelidir.
2-Türk sosyalizmi maceracı akımlarla görüş birliği içinde olmadığını her fırsatta ortaya koymalıdır.
3-Türk sosyalizmi ideolojik bağımsızlığını korumalıdır.

Bundan 25 yıl önce Uğur Mumcu'nun söylediklerini, bugün aynı çevreler söylemeye devam ediyorlar. Peki nedir Kürtçülük? Kimdir Kürtçüler? Dillerinin eğitim dili olmasını isteyenler, yerel yönetimlerin kuvvetlendirilmesini isteyenler, kültürlerini savunanlar mı Kürtçüdür? Bağımsız devlet kurmak isteyenler midir Kürtçü olanlar? Kürtler; "Ne mutlu Kürt'üm diyene" mi demektedirler. Kürtler biz Türkleri yönetmeliyiz mi demektedirler? Bu insanları Kürtçü-ırkçı yapan nedir?

Bir an için Kürt kanaat önderlerinin ırkçı olduğunu kabul edelim. Peki Kürtler için azınlık diyebilir miyiz? Azınlık tanımında egemen olmama hali demiştik; İsmet İnönü de Lozan'a katıldığında, biz Türkler ve Kürtlerin temsilcisiyiz demişti. Ve yine Lozan'da azınlık tanımı, gayri müslimlerle sınırlı tutulmuştu. Yani Kürtler bu ülkenin azınlığı değil, egemenliği sağlayan topluluğun bir bileşeniydi. Ancak Lozan'dan sonra yaşanan Türkçü gelişmeler, Türkiye'de yaşayan herkesin Türk olduğu söylemi ve bu söylemin anayasallaşması, tüm bunlar yetmezmiş gibi Kürt'ün ve Kürtçe'nin inkarı, ben Kürt'üm diyeni, Kürtçe konuşanı azınlıklaştırdı. Bu azınlıklaştırma sürecini görmezden gelip, Kürt kanaat önderlerine azınlık ırkçısı demek pişkinliğin önde gideni değildir de nedir?

Türk sosyal demokratlarının sık sık kullandığı söylemlerden biri de, MHP neyse BDP de bizim içi odur söylemidir. Bunu söyleyerek akılları sıra MHP'yi de BDP'yi de küçümserler. MHP Türk ırkçılığının, BDP ise Kürt ırkçılığının partisidir, öyle kabul ederler. Lakin arada farklar vardır, MHP milliyetçiliği benimsemekle kalmaz adını dahi ondan alır, BDP'nin milliyetçilik vurgusu yoktur, bu ona, Türk efendileri tarafından atfedilir. Türk sosyal demokratları, BDP'yi illa bir partiye benzeteceklerse CHP'ye benzetmeleri daha doğru olur. BDP yöneticileri eğer ırkçı, kürtçü bir politika izliyor ve bunun farkına da varmıyorlarsa, bu politikanın ırkçı, türkçü karşılığı CHP'de kendisini bulur. Ancak Türk sosyal demokratları bir yandan BDP yöneticilerini ırkçılıkla suçlayıp bir yandan CHP ile ilişkilendirip, bir yandan da CHP'ye destek verecek kadar da tutarsız olamazlar. Bu sebepten sadece BDP-MHP ilişkisi kuracak kadar tutarsızlaşıp, akılsızlaşıyorlar.

Azınlık ırkçılığı Kürt legal ve illegal siyasi örgüt önderleri için söyelenebilecek bir tanımlama değildir. Çünkü ne Kürtler azınlıktır, ne de Kürt halkının önderleri ırkçıdır. Irkçılıklarına dair talep edilen haklardan başka bugüne kadar bir örnek gösterilmemiştir. Kürtler hem Türk milliyetçiliği ve Türkçülükle baskı altına alınmış, itiraz ettikleri, isyan ettikleri zamanlarda da milliyetçilikle, ırkçılıkla suçlanmışlardır. Sorun silahlı mücadelede de değildir, zira Kürt halkı silahlı mücadeleye başlamadan önce de başına gelenler hala hafızalardadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder