4 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Sarhoşun Notları

Bazı arkadaşlar ailelerinin kendileri üzerindeki baskılarına boyun eğiyorlar. Beni bugüne kadar büyüttüler, yemedler yedirdiler, içmediler içirdiler diyorlar. Eeee, haliyle istedikleri birkaç küçük şeyi de yapmam gerek diye düşünüyorlar. Halbu ki durum bu kadar basit değil. Birincisi evlat; anne-baba yapmaya karar vermez, ancak anne-baba çocuk yapmaya karar verir. Bu karar verişin sonunda evlatlık edinmezler, çocuk yaparlar. Neden evlatlık edinmek yerine çocuk yaparlar? Çünkü amaçları birilerine yardımcı olmak değil, kendilerinin devamını sağlamaktır, övünebilecekleri, gururlanabilecekleri birini yaratmaktır. Bunu isterler, bu yüzden evlatlık edinmek yerine, birini yapmaya karar verirler. Bu karar verişten sonra dünyaya gelen çocuğa da, köpek muamelesi yaparlar. Eğitilmesi gereken, yetiştirilmesi gereken küçük bir finodur o, iyi yetiştirilip, güzel şeyler başardığı zaman onunla övünmek gerekir. Sonra da bu çocuklar ailelerine karşı sorumluluklarının olduğunu bu yüzden kendi kararlarına göre yaşayamayacaklarını savunurlar. Bu yüzden kaç genç hayalinden vazgeçer, kaç genç istemediği bir yolu seçer. Sonra da neden dünya bu halde diye düşünürüz.

Kadınlar çok çabuk ağlarlar. Ağlamak isterler, ağlayarak rahatlarlar. Sinirlenince, üzülünce, acı çekince... Hep ağlarlar. Onlar ağladığı zaman, erkeklerin söyleyecek hiçbir şeyleri kalmaz. Kadınların çevresinde pervane olurlar. Ne isterlerse yaparlar, sabahtan akşama, akşamdan sabaha nöbet tutarlar. Kadının ağlayışı, silahtır. Ve, Hanzala'nın attığı taş gibi bir silah değildir, olsa olsa "little boy"dur. İnsanlık suçudur, incelenmesi gerekir.

Benim altı erkek içinde ne işim var diyen kadınlar var. Bu kadının kendisine yapabileceği en büyük hakaretlerden biridir aslında. Siz bugüne kadar, kaç erkeğin; altı kadın arasında benim ne işim var ya dediğini duydunuz? Ancak kadınların bir çoğu bunu söylerler. Ve bu söyledikleri kendi kadınlıklarını aşağılamak noktasındaki en can alıcı yerlerden birisidir. Bir kadın, yirmi milyon erkeğin arasında da olabilir. Bu hiçbir şekilde bir kadını rahatsız edecek bir durum olmamalıdır. Bulunduğun ortamdaki insanların cinsiyeti değil, karakteri seni etkeler, buna göre bir tavır takınmamız gerekir. Aksi durum bir kadının, kadınların aşağılanmasına desteğidir ki, kabul edilebilir bir tarafı yoktur.


Bazı kadınlar, sadece birileriyle yatmak için sevgili olurlar. Bazıları da birileriyle yatabilmek için hiç tanımadıkları erkekleri bulurlar. Bu tarz ayrımların, sosyolojik nedenleri var tabi ki. İlk grup kadınlar, kaşar olarak algılanmamak, cinsellikten sonra yaşanan ayrılığın arkasından, aralarındaki seksin sebebini bir insanı sevmesine ve bir insan tarafından kandırılmışlığına bağlamak gibi nedenlerden ötürü sevgili olmayı tercih ederler. İkinci gruptaki kadınlar ise, kendisiyle alakası olmayan insanlar arasından birilerini seçerek, o erkeğin ya da kadının bir daha başına bela olmamasını, arkadaş çevresiyle bir münasebet içerisine girip, kendisi hakknında münasip olmayan şeyler söylememesini sağlarlar. Bu iki grupta yer alan kadınlar, çoğu zaman diğer gruptaki hemcinslerini küçümserler. Çünkü ikinci gruptaki kadınlara göre, birinci gruptakiler sahtekar ve kendine güveni olmayan kadınlarken; birinci gruptaki kadınlara göre, ikinci gruptakiler kaşardır. Esasında iki grubun da birbirinden farkı yoktur. Bu tarz seçimlere kadınları zorlayan mesele; toplumun kadına yönelttiği cinsel baskı ve seksin kadınlar için aşağılıklaştırılmasıdır. Mevcut toplumda, görece özgür seks ve özgür aşka sahip olan erkeklerin, bu hürriyetini kısıtlayamayacağımıza göre, yapmamız gereken, kadınların bu tarz seçimlere meyletmeyeceği bir ortam oluşturabilmektir. Özgür aşk ve seks; cinsiyetçiliğin önüne geçmek adına atılması gereken temel adımdır.

İnsanın olabilecek en erken yaşta kendi parasını kendisinin kazanmasının kutsandığı bir toplumda yaşıyoruz. Öyle olmayan toplum var lan dingil diyebilirsiniz. Hak vermemek elde değil. Mesele o değil, mesele bunun kutsanmasından sonra, çocuk işçilerin varlığının yadırganması. Amerikalılar, Çinliler'in çocuk işçileriyle dalga geçerler, bu durumun varlığının çol ilginç olduğunu, böyle bir şeyin kabul edilemez olduğunu düşünürler. Tabi Çin ile yapılan bu kıyaslamada, Çin'in hala düşman komünistlerden olduğu da bir yandan hatırlanır, hafızalardadır. Yani bir nevi, bakın işte bu komünistler böyledir, çocukları bile çalıştırırlar gibilerinden bir goygoyculuk. İyi de, kapitalist düzende de buna şaşılacak bir durum yok ki. Biz zaten belli bir eğitim sistemi oluşturmuşuz, bu eğitim sistemini en çabuk bitirip, en büyük faydayla çalışan, bunun karşılı olarak da en büyük payı alanlara başarılı demiyor muyuz? Bu durumda yarın bir gün, eğitim sistemimiz bize, eğitimin 16-17 sene olduğunu değil de, 1-2 sene olduğunu söylerse, bu sefer de, yine aynı şeye başarılı olmak demeyecek miyiz? Bu durumda milyonlarca başarılı 8-9 yaşında, çalışan insanlar türetmiş olmayacak mıyız? Birazcık tutarlı olmakta fayda var, birazcık toplumun-devletin bize öğrettiği doğruları eleştirmekte fayda var.

Bugün RTE, biz teröristlerle asla görüşmeyiz-konuşmayız dedi. RTE mi hafıza kaybına uğradı, yoksa halkımızın mı çok aptal olduğu düşünülüyor? Daha dün, görüşmelerin olduğunu kabul eden siz değil miydiniz? Daha dün mit müsteşarımı yedirtmem diyen sen değil miydin? Bu nasıl bir hafıza kaybıdır, bu nasıl bir halkın zekasıyla dalga geçmektir. Bir hükümet, halkının iyiliği için, her kurumla, her kuruluşla, her kişiyle, her örgütle; konuşabilir-görüşebilir. Konuşmayız, görüşmeyiz demek, hepsini öldürüp bu işi bitirecez demektir ki, ikiyüz yıldır, bu sorun, bunu diyen hükümetler, padişahlar başta olduğu için çözülemedi. Bugün sen sorunu çözemezsen, iktidarı kaybedip gidersin, yerine sorunu çözebilecek olanlar gelir. Bu sorun çözülmeden, Türkiye'nin uzun vadede ekonomik ve sosyolojik olarak başarı sağlaması mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder