23 Temmuz 2011 Cumartesi

BIBILOUSBASTARD-3


Kütüphane kültürünü ıskalamış neslin üyesiydim. Kutsal kitapların dışında herhangi bir kitabın girmediği bir evde büyüdüm. Bu yüzden sınırlı olan düşünme gücümü, çok fazla yaymamak adına kadınlarla sınırlı tuttum. Lakin medrese eğitimiyle büyütülmüş bir çocuktum. Sonunda İyi Müslüman olduklarını düşünen bir ailenin kötü Müslüman olduklarını düşündükleri çocuklarıydım.  Başarılı sayılabilecek bir eğitim hayatım vardı. Liseye gelene kadar kötü bir seks hayatı bunu engellemedi. Ancak cinsel hayatı kötü devam eden hiçbir bireyin her hangi bir işte başarılı olma şansı yoktur. Benim de eğitim hayatım iflasını borsaya bildirdi. Bundan en çok etkilenenler, büyük hisse sahipleri annemle babam oldu. Her daim arkandayız mesajı veren ebeveynlerim, daha fazla arkamda olmamaya karar verdiler. O zamana kadar arkamda olduklarını hissetmemi sağlayacak bir durumla karşılaşmamıştım gerçi. İlk yanlışımda harcamışlardı beni, topukları yağlamışlardı. Ebeveynler yalnızca ebeveynleri olduklarını hissettirdiğin zaman oradadırlar. Yani sözlerinden çıkmayıp, doğrularına doğru, yanlışlarına yanlış dediğin bir papağan olduğun zamanlarda.  Ya da, yanlış yaptıktan sonra, siz haklıydınız diyip af dileyerek, onlara biz söylemiştik gaddarlığını bahşettiğinizde. Bunun için ebeveyn olunur. Ego tatmini için. Tabi ki kadının içine boşalmanın verdiği muhteşem hazzı da es geçmemek lazım. Prezervatif denilen şey sikişi öldürüyor, kabul ediyorum. Ama çocuk sahibi olmak mı? Hadi ama, kimi kandırıyorsunuz. Gidin kendinize bir köpek alın. En azından dünyaya daha az zarar vermiş olursunuz.

            Sağlıkla ilgili bir engeli bulunmayan hemen hemen herkes çocuk yapıveriyor. Öylesine oluveriyor işte. Sırf sırası geldiği düşünüldüğü için. Kimileri soy ismim devam etsin diyor. Kimileri evde, boş vakitlerde oyalanabileceği bir şeyler olsun istiyor, golf ya da futbol gibi. Bunun için tv dizileri yapıyorlar işte, ya da evlendirme programları. Boş verin sikişmeyi, tv izleyin. Sikiş artık iki tv programı arasındaki reklam süresince yapıp bitirilmesi gereken rutinden ibaret. Daha geçen gün bir kadınla yataktaydım.
“hadi, hadi daha hızlı yapmalısın” dedi. Halbuki bir samanlığı ateşe verebilecek kadar hızlı gidip geldiğimi düşünüyordum.
“Bundan daha hızlı gidip gelebileceğimi sanmıyorum,güzelim” dedim. Kadınları tatmin edebilmek, hiçbir erkeğin umrunda değildir. Tatmin ettiğini zannetmek yeterli. Aksine söylemedikçe her erkek yataktan mutlu ayrılır. Sahte orgazm taklidine bile gerek yoktur. Erkeğin ataerkil düzene uygun olarak şişirilmiş egosu yataktaki her hareketi, her sesi, bir tatmin ifadesi olarak algılamaya programlanmıştır. Buna rağmen sikini kaldıramayan erkek kendini özür dilemek zorunda hisseder, sikini kaldırıp saatlerce boşalamayan erkek kendini özür dilemek zorunda hisseder, orgazm olmayıp bunu dile getiren kadının karşısında erkek kendini özür dilemek zorunda hisseder. Yatak, erkeğin tüm bencilliğine rağmen, kadının erkekten daha çok hakka sahip olduğu ve bu hakkını aldığı tek yerdir. Yine de buna rağmen benim ülkemde, yatak, kadının en çok konuşmakta zorlandığı yerdir. Çelişkilerle dolusunuz.
“hayır, onu kastetmedim şaşkın, çabuk boşal” diye cevap verdi. Doğrusu 5 dakikalık sikişin bu kadar kutsandığı bir dönem daha yaşanmış mıdır dünya üzerinde bilemiyorum. Mastürbasyon gibi, rüya gibi. Ön sevişmenin olmadığı bir seks mi? Tabi ki, kadının içine girmektir seksi seks yapan. Ancak güzel bir yemek yiyebilmek için, önce onu hazırlamak gerekir. Yemek satın alabilirsiniz, tıpkı fahişe satın alabileceğiniz gibi. Ancak satın alınan ya sağlıksızdır, ya da istediğiniz gibi olmaz. Sizi sizden daha iyi tanıyabilecek kimse yoktur. En iyi yemek kendi hazırladığınız yemektir. En iyi seks, tüm unsurlarını içerisinde barındıran sekstir.
“kocan mı gelecek, acelen ne?” diye sordum terden sırılsıklam olmuş bir halde. Ter de iyi bir seksin, olmazsa olmazlarındandır. İki vücudun birbirini tanıması için var olması gerekir. Neden sıcak yerlerde yaşayan insanların daha çok sikiştiğini düşündünüz mü? Düşünün.
“en sevdiğim dizinin sezon finali başlamak üzere” dedi altımda kıvranan iri göğüslü dar kalçalı kadın. Tanrının adalet anlayışı vardı. Göğüs verdiğine göt, göt verdiğine göğüs vermiyordu. Eğer ikisini bir arada görürseniz, doktorunun adını sorun.
            Duyduğum cevaptan sonra daha fazla konuşmadım, kadının yüzüne boşaldım. Küçük hesaplar peşindeydim. Saçına da bulaştırdım, en azından o günlük hayatını bok ettim. Sezon finaline geç kaldı. Ha-ha, küçük ama önemli bir zafer.
            Sikiş, önemli bir konu. Hatta dünyanın en önemli konusu. Bir insanı sevmekle değil, sikmekle başlar her şey. Sonra o seni siker. Sikmekten ve sikilmekten zevk alırız, evleniriz, çocuk yaparız. Sonra tüm dünya çocuğu sikmeye başlarız, her gün ve her gün, tüm söylemlerimizle tüm davranışlarımızla, tüm doğrularımız ve yanlışlarımızla, tüm zevklerimizle, tüm beğenilerimizle, tüm kurallarımızla, tüm tercihlerimizle, tüm uyarılarımızla yasal bir tecavüz kampanyası başlatırız. Tüm dünya tek tek üzerinden geçeriz. Daha sonra da dünyaya bakıp, nerede yanlış yaptık, diye düşünürüz. Bazılarımız onu da düşünmez. Düşünmek acı vericidir çünkü. Boş yere gerçeklerin acıtacağı söylenmemiştir. Ya da Sartre durduk yere bilincin mutlulukla ters orantılı olduğunu söylememiştir. Gerçekten hiç düşünmediniz mi, her şeyin sınavı varken, çocuk sahibi olmanın neden sınavının olmadığını? İlkokul birden ikiye geçmenin sınavları vardır, araba kullanabilmenin sınavı vardır, herhangi bir makineyi kullanabilmek için sınava girmeniz gerekir, meslek sahibi olmak için sınav şarttır, eğitim-öğretim vermek için var olan öğretmenlik için sınav olmak zorundasınızdır. Peki ya anne-baba olmak? Her şeyi sınava bağlarken, adına çocuk yetiştirmek denilen, aslında çocuğu bokun içerisine sokup yüzüne işemekten ibaret olan, bu durum için neden sınav yapılmaz? Her insanım diyen psikopatın, dünyaya bir canlı getirip, onu becermesini nasıl bir insanlık hakkı olarak görebiliriz? Bunu hiç düşünmediniz mi? Hadi ama, zekanızla dalga geçirtmeyin.
            Birkaç ebeveyn bulmaya karar verdim. Vücudumda litrelerce alkol, ağzımda mis gibi kusmuk kokusuyla, gecenin 3’ünde nerde ebeveyn bulabileceğimi, bulsam bile nasıl ikna edebileceğimi önce çözemedim. Sonrasında aklıma su tabancam geldi. Siyah şeritlerle kaplayabilirsem, belki bir şeyler ifade edebilirdi. Çoğu insana hayatı boyunca silah doğrultulmamıştır. Bu yüzden silah doğrultulduğu zaman silaha değil, hayatlarındaki pişmanlıklara ve hayallere bakarlar. Ya da en azından ben öyle olacağını umuyordum. İnsanların boktan hayatlarına bu kadar önem vermeleri, işi kolaylaştıracak olmalıydı. Yalnızca konuşmak istiyordum. Karşıma birkaç cici ebeveyn oturtacak, çocukları hakkında neler düşündüklerini soracaktım. Ancak üzerinde yemek lekeleri olan, ağzı mis gibi alkol ve kusmuk karışımı kokan, her an düşecekmiş gibi yürüyen biriyle konuşacaklarını sanmıyordum. Ama su tabancam, bunu sağlayabilirdi. Siyah bandımla, su tabancamı siyahla kapladıktan sonra, ceketimi kaparak dışarı çıktım. Su tabancası çocuğu olan eski bir sevgilimden kalmıştı. Bant ise kelepçe sevmeyen kadınlar içindi. Cinsel fantezilerimin hayatımı kolaylaştırdığı karşı konulamaz bir gerçekti. Yine de hala çıkıp, cinsel fantezilerin sapıklık olduğunu söyleyebilen, sözde akil adamlar ve kadınlardan geçilmiyordu ortalık. Tanrının insanları yarattığını değil sıçtığını düşünüyorum bazen. Bizim gibiler de bokun içerisinde var olan tüm yutulmuş naneli sakız gibiyiz. En azından, kötü kokmuyoruz.
            Şimdiki odama taşınalı birkaç gün olmuştu. Çevredeki insanları görecek kadar ayık olduğum bir gün olmamıştı. Hemen sağdaki eve girmemem gerektiğini biliyordum sadece. Benden en az 25 santim uzun ve iki katım ağırlığında bir herif yaşıyordu orda. Bol dövmeli, kolları kaslı, göbeği yağlı belalı tiplerdendi. Benim gibi birini itin götüne sokabilirdi. Birkaç blok ötedeki bir evi denemeye karar verdim. Şirin bir bahçesi vardı. Şirin bahçeli evlerden, şirin aileler çıkardı.
Kapıyı çaldım, önce ışıklar yandı, arkasından perde aralandı. Saçları seyrelmiş, gözlüğünü takmış, beyaz atletli biri belirdi pencerede. Ne istiyorsun diyen gözlerle bakıyordu. Fazla merakta bırakmak istemedim.
“kızım hastalandı da,  telefonumuz kesik, sizin varsa kullanabilir miyim diyecektim.”
“sizi evimize alamam beyefendi, kusura bakmayın, az ilerde ankesörlü telefon var, oradan arayabilirsiniz”
“evet, biliyorum, ben de oradan geliyorum zaten, bozmuşlar telefonu, muhtemelen mahallenin çocuklarıdır” dedim sinirimi belli etmemeye çalışarak. Evine alamazmış. Kendini beğenmiş küçük burjuva pisliği. Kapının önünde bir Bentley’le duruyor olsaydım, nasıl da açardın o kapıyı.
“lütfen izin verin, iki dakika bile sürmez, kızımın ölümcül bir hastalığı var, müdahale edilmezse ölebilir.” diye ekledim.
“tamam, peki, açıyorum kapıyı” dedi. Tabi ki açacaksın pislik, çocuğumun ölümünden sorumlu olmayı göze alamadın değil mi? Olmayan çocuğum ölürse ağzını yüzünü dağıtabileceğimi düşündün değil mi? Şimdi bu yaptığına insanlık mı demeli?
“çok teşekkür ederim” diyerek belimden silahımı çıkardım. Öldürme güdüsüyle dolduğumu hissettim. Silahım gerçek olsaydı keşke diye geçirdim aklımdan. Tüm aileyi öldürdükten sonra, diğer evlere dadanırdım. Son kurşunuma kadar herkesi öldürebilirdim. Dünyadaki son kurşuna kadar. Bir kaos ortamı yaratabilirdim. Sadece zencileri, sadece beyazları, sadece kadınları ya da sadece çocukları öldürmezdim. Hiçbir ayrım yapmazdım. Nerde, ne zaman, niçin yapıldığı bilinmeyen cinayetler işlerdim. Günlük rutinlerini bozardım medeni insanların. O küçük beyinlerinde yeni delikler açardım. Sebebini sorgularlardı sürekli. Neden öldürüyor, niye öldürüyor, kim öldürüyor diye sorarak geçerdi bütün günleri. Anlayamamaları daha çok korkuturdu onları. O hiçbir işe yaramayan işlerini yapamaz olurlardı. Boş yere çalışmak yerine boş yere otururlardı. Onlara en çok ihtiyaç duydukları şeyi verebilirdim, korkuyu, kaosu. Ve elbet bir isyan patlak verebilirdi hükümete karşı. Onlara hükümetsizliği verebilirdim, medeniyetsizliği, hukuksuzluğu verebilirdim. Adalet yerini bulmuş olurdu. Ama neden yapayim ki? Hepsini siktir et.
            Mike kapıyı açar açmaz, kapıya bir tekme yerleştirdim. Kapının dışa doğru açıldığını fark edemeyecek kadar kafam güzeldi. Kapı tekrar kapandı. Eğer mike geri zekalı olmasaydı daha ilk baştan sıçmıştım. İşime konsantre olmalıydım.
“pardon mike, yanlışlıkla kapattım” dedim, kapı tekrar açıldı. Silahı mike’ın kafasına doğrulttum.  Şaşkınlığını görmeliydiniz. İşaret parmağımı ağzıma götürerek küçük bir sus işareti yaptım. Hemen itaat etti. Mike önümde ben arkasında evi dolaşmaya başladık. Küçük bir evdi. Çocukların odasını ve çocukları gördüm. Mike’ın telaşı daha da artmıştı. Sırıtmakla yetindim. Karısının kıçı açık bir şekilde hala uyuyor olduğu yatak, şimdi karşımdaydı.
“sessizce uyandır” dedim. Uyandırdı. Karısının yaşadığı şok, adamınkinden çok daha az oldu. Hatta keşke bana tecavüz etse diye aklından geçirdiğine yemin edebilirim.
“koli bandı var mı?” “ve tabi bir de araba gerekecek” ikisi de vardı. Şanslı günümdeydim. 1 numaralı ebeveynleri bagaja soktuktan sonra, koli bandıyla etkisiz hale getirdim. Hep merak etmişimdir, etkisiz hale getirme olayını. Gerçekten zevk verici bir tarafı var. Bir an iki kişilik dünyanın tanrısı olduğum gibi bir kanıya bile vardım.
Aynı taktikle 2 ve 3 numaralı ebeveynlerime de kavuştum. 2 numaralı ebeveynlerden sonra uğradığım bir evde problem çıktı. Kapıyı açmadılar. Bende kapılarına işeme ihtiyacı hissettim. Aslında sadece çekip gidecektim, birden bire işeme ihtiyacım ortaya çıkınca, neden buraya işemiyorum ki diye düşündüm. Hiçbir zaman çok düşünmem. İşedim. Oradan ayrılırken, içinde birkaç kez polis geçen bir gürültünün etrafımı sardığını hissettim. Tam olarak anlayamadım, umursamadım.
3 numaralı ebeveynlerle beraber odama geldiğimde, odada pek yer kalmadığı açıkça gözüküyordu. Yıllardır yazıyor, okuyor, araştırıyordum. Böcek ilacı satan abim, 3 katlı bir evde otururken, ben kötü bir pansiyonun en ucuz odasında kalıyordum. Konu böcek olunca, hayvan severler pek ortada görünmezlerdi. Soyu belli köpekleri, kedileri severek hayvan sever olunuyorsa eğer, hitler’e de insan severlerin en büyüğü ödülü verilmeli. O da insanlar hakkında bundan çok daha farklı bir şeyi savunmadı. Sadece güzel görünenleri, faydalı olanları alalım, gerisini eteklerimizden silkeleyelim demişti. Aradaki farkı göremiyorum.
Misafirlerimi yerlerine oturtup kollarını ve bacaklarını bağladıktan sonra, ağızlarındaki bantları çıkardım. Sonra da silahımın bantlarını çıkarmaya başladım. içinde hala su vardı. Gözlerimin içine öfkeyle bakan aptalın suratına sıktım.
“orospu çocuğu, bizi bir su tabancasıyla mı kaçırdın?” diye bağırdı.
“aaa, lütfen ama, hiç yakışıyor mu kaçırmak felan. Sizi küçük bir geziye çıkardım diyelim, nasıl böylesi daha güzel değil mi?” diye cevap verdim, çatlak katillere özgü bir üslupla. Bir kaçının bağırmaya yeltendiğini fark ettim. Çok bağırmadıkları sürece sorun yoktu aslında. Burda kimse kimsenin işine burnunu sokmazdı. Daha ilk geldiğim gün, koridorda genç bir sarışına 7-8 kişi tecavüz etmişti de bir kişi bile kapısını açıp ne oluyor diye sormamıştı. Yine de çok fazla sesin bu saatte kapıma bir polis dayaması riskini göze alamazdım. Silahımın su tabancasından ibaret olduğunu bu kadar erken göstermemem gerekirdi diye düşünerek, mutfak niyetine var olan lavabodan ibaret yerden  en korkutucu olduğunu düşündüğüm bıçağı aldım. Ağızlarını kapamaları için gözlerine bakmam yeterli oldu.
“size niye burada olduğunuzu açıklamam gerekiyor sanırım. Ben bir yazarım. Küçük dergi ve gazetelere küçük hikayeler yazarım. Şimdi sizinle küçük bir tartışma yapmamız gerekiyor. Ben size neden çocuk peydahladınız diye soracam, siz de cevaplar vereceksiniz. Gerisi doğaçlama. Verdiğiniz cevaplar aleyhinizde delil olarak kullanılmayacak ve sessiz kalma hakkına da sahip olmayacaksınız. Başka sorusu olan?”
“bunları hikayende mi kullanacaksın?” diye atladı, 3 numara.
“evet, başka?”
“siktir git, ben sana cevap filan vermem” dedi 2 numara.
“gözlerinin önünde karına tecavüz etmemi ister misin?” diye sordum bende. Tecavüz etmezdim tabi ki, ama kendini parmaklamasını isteyip, mastürbasyon yapabilirdim. Medeni bir insanı altı kişinin önünde kendisini parmaklamaya zorlamak  en az tecavüz kadar travmatik bir durum yaratırdı zaten. Halbuki ben boş zamanlarımda balkona çıkıp otuzbir çekmeye bayılırdım.
“herhangi bir itirazı ya da sorusu olan başka biri var mı?” yoktu.
“o zaman söyleyin bakalım 1 numara, derdiniz neydi de çocuk yaptınız?”
1: “bilmem ki, seviyorduk çocukları”
“yani kendiniz içindi, sırf siz seviyorsunuz diye, bundan mutlu olacaksınız diye”
1: “hayır tabi ki, bizim sevgimizle mutlu olacaklarını düşündüğümüz içindi”
“önemli olan çocuğun mutluluğu mu, yoksa senin istediğin gibi bir mutluluk mu?”
1: “anlamadım”
“yani diyorum ki, çocuğun mutlu olsun da nasıl mutlu olursa olsun mu, yoksa senin doğru kabul ettiğin yollarla mı mutlu olmalı sadece?”
1: “mutluluğu başkalarının mutsuzluğu olmamalı tabi ki, eğer onu kastediyorsan”
“yani çocuğun üniversiteye gitmek istemezse mesela, ya da uyuşturucu kullanmak istiyorsa, mutlu olmasına izin verir misin?”
“ne yani uyuşturucu kullanımının insanı mutlu edeceğini mi zannediyorsun” diyerek araya girdi 2 numaranın kadın olanı. Çocuğunun uyuşturucu kullanabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti bugüne kadar anlaşılan.
“zannetmiyorum,  bundan eminim. Mutluluk boş bir düşünceden ibarettir. İnsan yenebileceği bir düşman, olduğu sürece mutlu olabilir. Düşmanlarının hepsini  yenmişsen ve eee, şimdi ne olacak diyorsan eğer, mutlu olmanın imkanı yoktur. Ve mutlu olmak için gerektiğinden dolayı eğer yenilecek bir düşman varsa hayatında, bir kötü varsa önünde, bu tam anlamıyla saf bir mutluluğunda var olamayacağı anlamına gelir. Yani mutluluk kötülükle var olabilen, bir kendini kandırmaca halidir. Uyuşturucu mutluluğunun da bundan farkı yoktur. Söylediğim bundan ibaret. Konumuzdan fazla uzaklaşmadan sizinle devam edelim öyleyse.” diye cevap verdim. Çok esaslı olmasa da fena sayılmayacak bir cevaptı.
2: “tanrı neden insanı yarattıysa bizde o yüzden çocuk yapmamız gerektiğini düşündük, elimizdekileri paylaşmak istedik” dedi erkek olanı. Fena değildi, eğer insan tanrı kadar güçlü tanrı kadar kusursuz olabilseydi. Tanrı insanı yarattığına göre kusursuz sayılabilir miydi? Bilemiyorum.
“tanrı gibi bir güç olmadığınızın farkındasınız değil mi, yani elinizdekilerin her zaman elinizde olması gibi bir mutlak gerçeğin var olmadığını, hadi diyelim elinizdekiler her zaman elinizde, peki bu elinizdekilerin çocuğunuzun elinde olmasından çocuğunuz için bir önem teşkil edeceğini nerden çıkardınız? Belki çocuğunuz sizin elinizdekilerle hiç ama hiç ilgilenmeyecekti? Bu riski almaya değer miydi çocuk yapmak?”
2: “tanrı insanlara çoğalmalarını söyler, çoğalmamızı istemeseydi, bizi üreyen bireyler olarak yaratmazdı” dedi kadın olanı.
“tanrı insanlara akıl ve irade de verdiğibenim bildiğim kadarıyla, bir kıyametten, öteki dünyadan, hemen hemen her din bahseder değil mi? Demek ki tanrı insanların dünya sahnesinden çekilmesini de istemiş. Ne dersin, belki de insanların bu mantığa erişip çocuk yapmaktan vazgeçmesiyle gelecek kıyamet?”
“yani çocuk yapmamak gerektiğini mi söylüyorsun” dedi 3 numaranın erkek olanı.
“evet, tam olarak da bunu söylüyorum. Belki  çok aşmış olanlar, zannedenler değil, aşmış olanlar. Bu sorumluluğu taşıyabilecek olanlar, yeterince güçlü olanlar. Özgürlüğü tam anlamıyla tatmış olanlar, yalayıp geçenler değil. Belki onlar çocuk yapabilirler. Ama sizin gibiler değil.” Diye cevap verdim. Sinirlendiklerini görebiliyordum. Ancak daha bu başlangıçtı. Daha ne cevaplar verecektim onlara, köşeye sıkıştıracaktım hepsini. Ben bu düşüncelerle egomu okşarken kapının bir tekmeyle kırılışını duydum. Ellerinde silahlarla birkaç polisi odama girerken gördüm. Arkalarında kapısına işediğim herif duruyordu. Uyanık herif beni 3 numarayı kaçırırken görüp, odama kadar takip etmiş olmalıydı. Yüzüme çarpık bir sırıtış oturtup, su tabancama davrandım. Bana en yakın polisi alnından mıhladım. Ardından gelen birkaç kurşun sesi. Sanırım hemen orada hayatımı kaybettim. Peki bunları nerden ve nasıl mı anlatıyorum. Cehennemden tabi ki. Evet, az da olsa cehennemde de özgürlük var. Arada sırada yazmama izin veriyorlar. Ve, evet,  cehennem var. Ancak çok sikiştiğiniz için değil yeterince sikişmediğiniz için cehenneme atıyorlar sizi. Düşünün, son zamanlarımı her gün sikişerek geçirmeme rağmen cehennemden kurtulamadım. Arayı kapatmaya bakın, günahlarınızdan dünyadayken arının.

2 yorum: