18 Ekim 2011 Salı

HABERLER-1

-Kitap yasaklamalarından sonra, kitap okumayı düşünmekte delil olarak sayılmaya başlandı. Bir evde bulunan okunacak kitaplar listesi, örgüte üye olma delili sayıldı. Çok yakında doğmuş olmak, örgüte üye olma delili olarak kabul edilebilir. Malum, bir insan doğmadan örgüte üye olamaz.

-Uzun zamandır İstanbul'un tarihi silüetini bozan gökdelenlerin akıbetiyle ilgili olarak tartışmalar devam ediyor. Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay sonunda gökdelenlerin traşlanmasının istenildiği bir yazıyı ilgili kuruma yollamış. Ancak zaten 2006 yılında bölgeye bu uzunlukta gökdelenlerin yapılması için izni veren de aynı bakanlıkmış. Devletin yeni uyguladığı bir strateji değil tabiki bu. Biz kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyelim, olur da büyük bir tepki oluşmazsa, oldu bittiye getiririz düşüncesi hakim. Yazıktır, günahtır, ayıptır.

-Bodrum'da kilise yokmuş efendim. Yaz kış kalan 5bin gayri müslim var, yazın gelen binlerce hıristiyan var. Ama gel gör ki bir tane kilise yok. 2003 yılında küçük bir yer kiralanarak oluşturulmuş bir nevi kilise açılmış. O kadar. Bunu niye mi anlatıyorum? 1969 yılında yıkılıp yerine abuk sabuk bir şeyler inşa edilen bir Aya Nikola Ortodoks kilisesi vardı efendim. Bodrum halkı, belediye başkanıyla beraber yıllardır bu binanın eski haline getirilmesi için bürokratik engelleri aşmaya çalışıyor. Nitekim bu sene, binanın eski görüntüsüne kavuşturularak müze haline dönüştürülmesine onay çıkmış. Bir çok kişi bu yüzden sevinçli. Ancak neden kilise değil de müze diye soranlar da var. Eskiden kilise olan bir yeri kiliseden çıkarıp müze yapmaya gerek var mı gerçekten? Aya Nikola 1969'da nasılsa, şimdi de öyle kalsın. Küçük ayak oyunlarını bir kenara bırakın. Ayasofya'ya yapılanı Aya Nikola'ya yapmayın.

-İspanya'da "Öfkeliler" hareketi, ABD'de Wall Street işgali derken, batı iyiden iyiye ayaklandı. Özellikle gençleri etkileyen işsizlik sorunu, geçim sıkıntısı, halkın %99'unu oluşturan kesimin %1'in altında eziliyor olması, isyanın patlak vermesine neden oldu. İngiltere'den, İtalya'ya, Almanya'dan, Portekiz'e tüm Avrupa isyandaydı. Peki biz ne yaptık? Yan gelip yattık efendim. OECD'nin 40 ülke arasında yapmış olduğu araştırma, durumumuzu oldukça net bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşam standartlarından memnun olup olmamaya göre yapılan sıralamada Türkiye 32. olmuş. Şükürcü bir millet olduğumuzu da hesaba katarsak, sıralamamız biraz daha gerilerde olabilir diye düşünüyorum. Yani hiçbir boktan mutlu olduğumuz filan yok. Eee peki memnun değiliz de, bu durumu değiştirmeye çalışıyor muyuz? Bunun da araştırmasını yapmışlar efendim. Bir bildiriye imza vermek, protesto yürüyüşüne katılmak, sendika, dernek, parti gibi örgütlere üye olmak gibi kriterler ele alındığında Türkiye 40 ülke arasından tam 40. olmayı başarmış. Helal olsun Türkiye, durmak yok, yola devam.

-Sırrı Süreyya'yı desteklediğimi her zaman söylüyorum. Mecliste kendime en yakın bulduğum isimdir kendisi. Önce mecliste baş örtüsü takılmasının ve kravat takılmamasının serbest olmasını öneren bir önerge verdi, sonra da TBMM'nin sitesinde kravatsız fotoğrafı olan tek vekil oldu. Takip ediyoruz Sırrı, takip ediyoruz.

-Önce Ergenekon adı altında, suçlu suçsuz her Kemalist, ordusever, AKPyebaştandüşmancı içeriye atıldı. Aralarında bir çok suçlu var elbette, Ergenekon bir hayal ürünü mü, değil tabi ki. Ancak zamanla, yazdıklarından, çizdiklerinden, düşündüklerinden hoşlanılmayan herkesin bir şekilde ilişkilendirilip içeriye atıldığı bir mekanizmaya dönüştü. Bu da bir gerçek. Şimdilerde aynısı KCK operasyonlarında yaşanıyor. Binlerce insan ya gözaltında ya da tutuklandı. Bu insanlar bombalı eyleme katılan, silahlı mücadeleye girişmiş insanlar değil. Bu insanlar, bir derdi olan, düşünen, konuşan, okuyan insanlar. KCK adı altında Kürt legal siyasetini işlemez hale getirmek, barıştan kaçıp savaşa sarılmanın, silahı yüceltmenin bayraktarlığını yapmaktır. Olan da bu halkın gariban gençlerine olur.

-Cemal Uşşak; Kürt sorunuyla alakalı olarak, bir nevi itiraf sayılabilecek günah çıkarma tadında bir söyleşi verdi Radikal gazetesine. Özellikle muhafazakar kesimin okumasında fayda var. Cemaatin, milli görüşçülerin, tarikatların Kürt sorunu karşısında neden pasif kaldıklarını, hatalı olup olmadıklarını açıklayan, geç gelmiş bir söyleşi. Ahanda link; TIKLA, GÖR, OKU, DÜŞÜN

-Bugünlerde ota boka, uçan kuşa zam yapıldı. Elektrik, doğalgaz, alkol, sigara, lüks otomobil, cep telefonu vs. Bunlardan bir çoğuna yapılan zamlara katılıyorum. Katılmadığım bir kaç tanesi var. Alkol ve sigara bunlardan ikisi. Alkol ve sigara lüks değildir efendim, sıradan bir ihtiyaçtır. Alkol ve sigaraya yapılan her zam, kaçakçılığı arttırır. 26 milyon kişinin alkol kullandığı bir ülkede, alkol lüks derseniz, uçan kuşlar bile size götüyle güler. RTE'nin zamlarla alakalı olarak yorumu komik; "sigara içmeyin, alkolü azaltın" Recep usta, hani insanların yaşam tarzına müdahele edilmeyecekti. Sanırım zenginin yaşam tarzına karışmayız, ama fakiri keyfimize göre yontarız demek istemişsin. Saygı duymadım.

-ETA'nın silah bırakacağı söyleniyor. Tabi ETA'nın silah bırakmasına karşı olan gruplar, yeni ETA'cıklar oluşturacaklardır. IRA örneğinde olduğu gibi. Ancak yine de ETA'nın silah bırakmasından çıkartılması gereken dersler var. ETA silah bırakınca ne olacak, ETA üyelerine ne yapılacak, hapisteki ETA üyelerinin bundan sonraki pozisyonu nasıl olacak, legal alandaki siyasi örgütlenmeleri nasıl bir şekil alacak? Bunların hepsi yakın gelecekte cevaplarının dikkatlice irdelenmesi gereken sorular.

-Bu sefer de BDP milletvekillerinden Altan Tan, seçim öncesi yapmış olduğu konuşmalar nedeniyle, 23 yıl 6 ay hapis istemiyle karşı karşıya. Polis zoruyla mahkemeye getirilmesine karar verilmiş. Eline silah alma, gel derdini anlat diyeceksin, sonra da derdini anlatana 23 yıl 6 ay hapis cezası istemiyle dava açacaksın. Eeee hacı, nerde bunun hakkaniyeti?

-İşten çıkarılan bir ablamız, işe iade davası açmak isteyince, yeni yasalar gereği 616 lira ödemesi gerektiğini öğrenerek dava açamamış. Bir kez daha gördüğümüz üzere, yasalar her zaman zenginin yanındadır.

-Beyoğlu Belediyesi; sokak müzisyenlerini "çok gürültü oluyor" diyerek engellemek istemişti. Ancak gece boyu devam eden Park Otel inşaatından rahatsız oluyormuş gibi gözükmüyor. Sanatçının sesi, gürültüden sayılıyor da, zenginin para kazanma iştahı, musiki gibi mi geliyor acaba, sormak lazım.

-Türkiye'de bir tane öğrenci sendikası vardı. İsmi Genç-Sen. Yakın bir tarihte, öğrencilerin sendikası olmaz denilerek kapatıldı. Hani batıyı her fırsatta örnek alıyoruz ya, örnek almakta fayda var. Öğrencinin sendikası olur mu, olmaz mı; olmalı mı, olmamalı mı, net bir şekilde öğreniriz. Genç-Sen mahkeme kararıyla kağıt üstünde kapatılmış olabilir, ama mücadelesine sokakta devam eder. Halkın örgütleri gücünü sokaklardan alır, devlet kurumlarından değil.

Bugünlük haberlerimizin sonuna geldik. Başka bir gün görüşmek üzere. Duyarlı kalın, iyi kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder