20 Ekim 2011 Perşembe

PKK SALDIRISININ GÖSTERDİKLERİ

19 Ekim'in ilk saatlerinde başlayan PKK saldırısı sonucu, sayısını hala bilmediğimiz kadar insanımızı daha öldürdük. Öldürdüler ya da katlettiler filan değil, öldürdük, katlettik. Aklı başında her insan bu ölümlerden sorumlu tutulmalı, aklı başında her insandan hesap sorulmalı. Dün neredeydik, ondan önceki gün peki? 1984'den beri nerdeyiz?

Günlerdir günde 3-5 insanımız hayatını kaybederken, sessiz kalmayı tercih eden, sanki ortada yanlış bir şey yokmuşçasına yaşayan bir halk vardı. Sonra bir gün en az otuz insanımızın öldüğü bir güne uyandılar ve "aaa. ülkede savaş varmış" diyiverdiler. Cem Yılmaz'ın bir oyununda söylediği gibi, sanki donun icadından haberleri yoktu bu insanların. Öylesine bir şaşırmışlık.

Halklar, yüksek bir bilinç düzeyiyle, sadece bugün değil, her gün ölümleri kendisine dert edinmezse, bu savaş bitmez. Bu savaşın bitmesi için, barışın, barış isteminin halklar tarafından yüksek sesle söylenmesi gerekir. Ne demiş George Bernard Shaw; "Barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün yeter, halklar birbirleriyle anlaşır" Politikacıları siktir edin, politikacıların ne dediğini de siktir edin. Bir ülkeyi politikacılar değil, halklar yönetir. Kirli savaşın tarafı değil, barışın tarafı olun.

Bugün büyük bir kara harekatı başlatıldı. Yanlış bilmiyorsam 27. kez düzenleniyor. 26 defa denenmiş bir yöntem, 27. defa tekrar deneniyor. Sırrı Süreyya Önder'in Einstein'den alıntı yaptığı bir söz vardı; "yalnızca ahmaklar, aynı şeyleri yapıp, farklı bir sonuç vermesini beklerler" diye. Gerçekten 27. operasyondan ne bekliyoruz? Kara harekatının tek bir iyi yanı var, o da, kendini bilmezlerin salakça bir şeyler yapmasını engelleyebilecek olmasıdır. Faşist, ırkçı tiplerin iç savaş çıkartabilecek hareketlerini engelleyebilecek olmasıdır. O kadar. Kan kanla yunmaz, suyla yunur. Bunu unutmayalım. Einstein'ın da dediği gibi; "Savaş cinayetten başka bir şey değildir. Aynı zamanda hem savaşa hazırlanıp, hem de savaşı bitiremezsiniz." Savaşı mı bitirmek istiyoruz, Kürtler'i mi sindirmek istiyoruz?

Saldırıdan sonra, halkımızın vermiş olduğu tepki, bana Mavi Marmara'yı anımsattı. O zaman da bir çok eşimizin, dostumuzun Hitlerci olduğunu görmüştük. Yahudileri asalım, yahudileri keselimci oluvermişti herkes. Savaşlar orospudur, buna diyecek sözüm yok. Ancak savaşın bile göstermiş olduğu iyi şeyler var. Mesela gerçekte kimin içi kin dolu, kim insan ölümlerinden zevk alıyor, kim ırkçı, kim sahtekar, kim yalancı daha net görebiliyorsunuz. Mavi Marmara'dan sonra Adolfçu olanlar, şimdi de Atsızcı olmuş, Kürtleri yakalım, Kürtler'i asalım diye dolanıyorlar. Güzel bir kürt atasözü vardır; "tenlerimiz ve gözlerimiz farklı renkte olsa da, gözyaşlarımızın rengi aynıdır". Zannediyor musunuz ki, öldürülen askerlerin acısını Kürtler paylaşmıyor? Zannediyor musunuz ki, Kürtler de ölmüyor?

PKK'nın silah bırakması gerektiğini her zaman söylüyorum. Günümüz konjönktüründe, silahlı mücadele en çok Kürt halkına zarar veriyor. Bunu hemen hemen bütün Kürt aydınları dile getiriyor zaten. Ancak demokrasinin ortadan kaldırıldığı, düşünceye, dile kilit vurulduğu, ağzını açanın bölücülükle suçlanıp zindanlara atıldığı bir ülkede, elinde silahı olan insan, o silahı nasıl bıraksın? Behiç Pek'in güzel bir çizimi var. Oldukça anlamlı, oldukça gerçek. Bunu kavrayabildiğimiz zaman, gerçekten de barışa çok yaklaşmış olacaz. Aksi halde ırkçılığa bulanmış aklımızın, faşistliğe teslim olmuş vicdansızlığımızın gölgesi altında küfreder dururuz sabaha kadar. Hiçbir şey değişmez. İki gün sonra da biz unuturuz, ama analar unutmaz. Savaş en fazla anaları vurur. En fazla anaları ağlatır. İşte bu yüzden Türk ve Kürt anaları, barış için omuz omuza sokağa çıktığı zaman, savaşın çığırtkanlığını yapanlar, silahların bayraktarlığını yapanlar, kaçacak delik arayacaklardır.

Ve son olarak, Altın Portakal Film Festivali'nde ülke meselelerine değinme yarışı içine giren sanatçılarımıza da çok iş düştüğünü söylemek gerek. Sanatçılarımızın samimiyetini, ellerini taşın altına koyup koymayacaklarını göreceğimiz günlerdeyiz. Aram Tigran'ın dediği gibi; "Dünyaya bir daha gelirsem; ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip; saz, cümbüş ve zurna yapacağım." diyebilecekler mi, yoksa popülist söylemler, konformist açıklamalar mı gelecek? Bekleyip, göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder