28 Aralık 2011 Çarşamba

Bir Sarhoşun Notları

Basit bir insanımdır. Çokça okur, çokça yazar, çokça filmle, müzikle haşır neşir olurum. Çalışmakta, didinmekte pek gözüm yoktur. Bu sebepten dolayı da, adam yerine konmam(adamlık ne demekse), büyümemişliğime, cahilliğime verilir tavırlarım. Sistem içerisinde yer almadığımdan dolayı, düzgün bir işe girip(genelde sabit maaşlı, sigortalı bir iş olarak tanımlanır) birileriyle evlenip, iki çocuk yapmak(yer yer üç) gibi bir hayalimin, hedefimin ve gidişatımın olmamasından ötürü vah vahlarla, ah ahlarla karşılaşırım. Zannedersiniz Hiroşima'da nükleeri kafama yedim de geldim. Altı üstü sistem yalakası, konformist, pragmatist bir insan değilim yahu. Bu yüzden vah vahlamaya, cık cıklamaya, tüh tühlemeye ne gerek var?

Sık sık kandırılmışlığımdan bahsederler arkamdan. Yüzüme söylemezler, çünkü söylerlerse cevap vereceğimin farkındadırlar. Cevaplarıma verecekleri cevaplara vereceğim cevaplar yüzünden göt olup kalacaklarının da farkında olduklarından dolayı yüzüme karşı bir şey söylemezler. Biz çok okuyan, çok düşünen insnaları hep birileri kandırmıştır; okumayanlara, düşünmeyenlere göre. Ancak okumayan, düşünmeyen insanlar ise asla kandırılmazlar. Onlar doğruların farkında, gerçeği görebilen insanlardır. Onlar şah, biz ise piyonuzdur. Birileri bizi öne sürer, birileri bizi maşa olarak kullanır. Vah vahlar, ah ahlar, cık cıklar devam eder.

Bugüne kadar aşık olup olmadığımdan emin değilim. Sarhoşken birileri gelir aklıma, şarkılara içtenlikle eşlik ederim, bağırırım, çağırırım. Ancak yine de aşk buysa, çok da bir bok değil demektir. Ne ki lan bu? Ağladık, güldük, sitem ettik, bağırdık, özledik, sevdik, seviştik eee? Çokta bir bok değil lan o zaman aşk? Ne ki lan aşk? Biriyle yatarken Ayşe'yi düşünmek midir aşk, birinin gözlerinin içine bakarken Ayşe'yi görmek midir aşk, birine sevdiğini söylerken, kalbinin acıması mıdır aşk, birilerinin omzuna başını koymuşken, Ayşe'nin elini tutmak mıdır aşk, birileri için ağlarken Ayşe'nin mutluluğuna sevinebilmek midir aşk? Nedir lan aşk?

Öğrencilik bana zor gelmiştir her zaman. Ya da klasik öğrencilik diyelim. Yani öyle sırada oturup, dersi takip edip, düzenli not tutanlardan olmam, olamam. Öğretmenin götünde dolaşıp, yağ çekemem. Sevmem ben öğretmenleri. Sınıf başkanlarını da sevmem. Bir şeyin başı olan hiçbir başı sevmem ben. Sevemedim bir türlü. Kim baş olmuşsa, bir şeyleri yalayarak baş olmuştur gibi gelir bana hep, birileri baş olmuşsa sahtekardır diye düşünürüm. Gerçi, medenilik dediğimiz olay da sahtekarlıktan ibaret değil mi? Bugün hangimiz, gerçekten düşündüğümüz şeyleri, insanların yüzlerine söylesek hala arkadaşlarımız, eşimiz dostumuz, kardeşimiz, anamız babamız kalır çevremizde? Medenilik dediğimiz mevzu, her düşündüğünü söylememe mevzusudur. Her düşündüğünü söyleyene de patavatsız, hanzo, kıro felan deriz. Sahtekarlığın, ikiyüzlülüğün övüldüğü bir dönemde yaşıyoruz, var mı tartışılacak bir mevzu?

Sosyalist bir insanın, sermaye sahibi olması beni rahatsız eder. Lüks arabalara binip, lüks evlerde oturması beni rahatsız eder. Bunları söylediğim zaman, kimsenin itirazıyla karşılaşmıyorum. Ancak ne zaman ki bir müslümanın lüks arabaya binmesinden rahatsız olurum, lüks evlerde oturmasından rahatsız olurum desem, fazlasıyla tepki alıyorum. Neden yahu? Bir müslümanın mal biriktirmesi açık bir şekilde yasaklanmışken, buna itiraz etmek neden? Bir müslümanın mal mevzusundaki yükümlülüğünü kırkta bire indirgemek neden? Peygamber sarayda mı yaşıyordu, en iyi develere binip, en iyi kıyafetleri mi giyiyordu da, bunu mu örnek aldınız? Yazıklar olsun, zenginlerle komşu olup da benim komşum aç değil ki tok yatmam sorun olsun diyenlere, yazıklar olsun, lüks araçlara binip, gecede binlerce lira harcayan müslümanlara, yazıklar olsun oruç tuttuğu hale açın halinden zerre anlamayanlara, yazıklar olsun namaz kıldığı halde, namazının hakkını veremeyenlere, yazıklar olsun müslümanım dediği halde, eşitlikten, kardeşlikten, haktan, hukuktan bahsedemeyenlere.

Geçen yazımda, kadınların ezikliğinden bahsettiğimde, mevzu yanlış anlaşılmış sanırım. Kadınları aşağıladığım zannedilmiş. Halbuki ben kadınları aşağılamaktan ziyade, mevcut düzeni eleştiriyordum. Bir kadın arkadaşım, kadınlara ezik dememden alınarak bana bir itiraz mesajı attı, sonrasında da kadınların ezilmediğinden bahsetmeye başladı. Bir kadın, günümüzde kadınların ezilmediğinden bahsediyorsa eğer, ortada kocaman bir yanlışlık vardır. Şu düzende, kadınlar aşağılanmıyorsa, kimse aşağılanmıyordur, kimse aşağılanmıyorsa da, oldukça dostane bir ortam vardır, her şey toz pembe, her şey süper, her şey hariküladedir. Sanırım, her şeyin bu denli mükemmel olmadığının farkındayız, o zaman kadının ezildiğinin farkında olarak işe başlamamız güzel olur.

Biz sosyalistler, sık sık demokrasiden dem vurur, demokrasiden bahis açar, demokrasinin yterince uygulanmadığı nedeniyle mevcut düzeni eleştirir, mevcut hükümetlere oklarımızı çeviririz. Sosyalistlerin peygamberlerinden(kusura bakmayın ama çoğu sosyalist için lenin yoldaş peygamberden farksız bir statüdedir) Lenin yoldaş, "Ne Yapmalı" adlı eserinde açıkça şunu söyler; 'gerçekte hiçbir devrimci örgüt, ne kadar isterse istesin geniş demokrasiyi hiçbir zaman uygulamamıştır ve uygulayamaz' Bunu gözardı etmeden demokrasi eleştirilerimizi yaparsak, daha tutarlı bir çizgide dururuz diye düşünüyorum.

Sosyalizm çöktü gibilerinden abuk subuk bir retorik almış başını gidiyor. Ulan bir SSCB ve Çin deneyimine bakarak sosyalizm çökmüşse, şu an ki toplumlara bakarak, devlet sisteminin bizzat kendisinin çökmediğini iddia edebilir miyiz? Açlığa, hastalklara, ölümlere, svaşlara bakarak kapitalizmin çökmediğinden bahsedebilir miyiz? Sadece iki ülke deneyimi, sosyalizmin çökmesine yeterli olmuşken, bunca ülke deneyimine rağmen, kapitalizmin, emperyalizmin çökmediğini söylemek, hangi kafanın ürünüdür, hangi mantığın sonucudur? Sosyalizm mücadelesi, Çin deneyiminde de, SSCB deneyiminde de dersler almış, sorunları görmüş, kendini yenilemiş, en azından yenileme çabalarının içerisine girmiştir. Kendini yenilemek istemeyen marksist-leninistler, maoistler, troçkistler ise muhafazakar, yobaz, tutucu, gerici sosyalist-komünistlerdir. Bunun başka bir açıklaması olamaz.

Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder gibi sosyalistlerin BDP içerisinde yer alması, bazılarını rahatsız etmiş. Emperyalist uşağı bir parti içerisinde ne işleri var deniyor. Bu arkadaşlar yakında, emperyalist uşağı bir devletin meclisinde bu insanların ne işi var, emperyalist uşağı bir ülkede ne işleri var, emperyalist bir dünyada ne işleri var da derler. İnsanlara bok atmak istedikten sonra, atmak için bir çok şey bulunur. Yeter ki bok atmak isteyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder