20 Aralık 2011 Salı

İTİRAZLAR

Hepimizin bildiği gibi, son zamanlarda Fransa sık sık haberlere konu oluyor. Daha önce Ermeni Soykırımı'nı kabul eden Fransa, şimdilerde de Ermeni Soykırımı'nın varlığını reddedenlerin bir yıl hapse atılabileceği ya da 45 bin euro para cezasına çarptırılabileceği bir yasa tasarısını oylayacak. Bir devletin soykırımları kabul edip etmemesi, devletin kendi tarihçilerinin araştırmalarıyla ya da tamamiyle siyasi ayak oyunları için verebileceği bir karar. Bu karara katılmıyorsanız, kendi tarihçilerinizin, bilim insanlarınızın araştırmalarını ya da devlet arşivlerinizde var olan belgeleri ilgili ülkelere yollayıp, kararlarını gözden geçirmelerini isteyebilirsiniz. Yani Fransa'da daha önce kabul edilen Ermeni Soykırımı kararının insani bir yanlışlığı yok. Karara katılırsınız, katılmazsınız; itiraz edersiniz, etmezsiniz orası ayrı bir konu. Ancak en azından kararın düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel özgürlük alanlarında ihlal ihtiva eden bir durumu yoktur. Bugünlerde tartışılan, muhtemelen kanunlaşacak tasarı ise apaçık bir şekilde düşünce ve ifade özgürlüğüne darbe vurur niteliktedir. Lakin bugüne kadar, en ilerici olduğunu düşündüğümüz devletlerde dahi, hükümetlerin ya da egemenlerin canları istediklerinde bu özgürlükleri ihlal eden davranışlarına sık sık rastladığımızdan dolayı, her hangi bir şaşkınlık içerisine de girmedim. Türkiye hükümetinin büyük bir ikiyüzlülük örneği sergileyerek, Fransa'ya düşünce ve ifade özgürlüğü konularında ders verme işine girişmesine de şaşırmadım. Zira, bu hükümetin yüzsüzlüğüne de fazlasıyla alışkınız. Mecliste Dersim, Maraş, Çorum, Sivas olaylarına katliam diyenlere bir tek taş atmadığınız kalırken, parasız eğitim istedi diye öğrencileri içeriye atıyorken, militarizmin zararlarından bahsedeni, halkı askerliğe karşı soğutmaktan içeriye alıyorken, mustafa kemal'i eleştirmek bile suç kapsamına giriyorken, hangi ifade özgürlüğünden, hangi düşünce özgürlüğünden bahsediyoruz, bilemiyorum.

Dün yirmi civarı PKK'lının öldürüldüğü haberleri vardı her kanalda. Hep beraber halaya durup arkasından iki göbek atma işine giriştik. Savaş böyle bir şeydir işte, en masumumuza bile unutturur insanlığı. TSK'nın operasyonlara girişmesini haklı bulabilirsiniz, gördüğü yerde PKK'lı avına çıkmasını doğru bulabilirsiniz, bunlar siyasi, sosyolojik, felsefi bazda tartışılabilecek mevzular. Ancak öldürülen insanlar üzerinden bir sevinç içerisine girmek, öldürmelerin üzerinden, kan dökmelerin üzerinden bir zafer çılığı yükseltmekte nedir? Bu kazananı olmayan bir savaş. Her ölen, öldürülen insanda bir kez daha kaybettiğimiz bir savaş. Kim ölürse ölsün, hangi taraftan olursa olsun, bir insan ölüyor. PKK'lıları kandırılmışlar olarak görüp, sonra da onlara insan değil diyenlerin, kendi içerisinde düşmüş oldukları çelişkiyi görmekle birlikte, PKK'lıların kandırılmış cahiller olarak görmeyerek insan olmadıklarını söyleyenlerin de insanlıklarını kaybettiklerini gördüğümü söyleyebilirim. Yazıklar olsun ölümler üzerinden sevinenlere, yazıklar olsun insanlığı ayaklar altına alanlara.

Seks işçilerinden genellikle tiksintiyle bahsedilir. Bu insanlarla komşu olunmak istenmez, aynı apartmanda, aynı otobüste, aynı barda, aynı cafede, aynı sırada olunmak bile istenmez. Bu insanların çocukları da bu ayrımcı, aşağılayıcı tutumdan nasiplerini alır, yakayı kurtaramazlar. Peki seks işçisine para verecek kadar cebinde parası olan insanlar? İşte o insanlarla komşu olunmak istenir, arkadaş olunmak istenir, dost olunmak istenir, iş ortağı olunmak istenir. Bunları istemeseniz bile, en azından var olan durum yüzünden bir aşağılayıcı tutum içerisine girmez, bir vebalıdan kaçar gibi kaçmazsınız bu insanlardan. Genel mantık, seks işçileri olmasaydı, bu insanları kiralayan insanlar da olmazdı şeklinde çalıştığından dolayı, suç seks işçilerine atılır. En azından benim anlayabildiğim kadarıyla olsa olsa bundan dolayı seks işçileri bu denli aşağılık yaratıklar olarak kabul edilirken, bu insanları paralarıyla kiralayanlar, en ufak bir toplumsal itirazla karşılaşmazlar. Nitekim seks işçiliği, bu işten para kazanılabileceğinin farkına varan pezevenkler tarafından mı icat edilmiştir, yoksa seks işçiliği durduk yere ortaya çıkmış, sonra da insanlar, "enee seks diye bir şey var, böyle para veriyon, sonra da boşalıyon çok güzel bişey" diyerek bu insanları kiralamaya mı başlamışlardır? Muhtemelen seks işçiliğinin ilk önermede olduğu gibi ortaya çıktığını herkes kabul edecektir. Bir toplumdaki, bir çok sosyolojik, psikolojik nedenden ötürü, seks işçilerine ihtiyaç duyulur. Bunların başında evliliğin kutsallaştırılması, cinselliğe ulaşılabilirliğin zorlaştırılması, cinsellik eğitiminin verilmemesi, paranın değerinin diğer tüm değerlerden daha üst bir seviyeye çıkarılması, cinselliğin kapalı kapılar ardına hapsedilmesi, kadınların seksten uzaklaştırılması, sekssever kadınların aşağılanması gibi bir çok durum, mevzu gelir. Bunların hiçbirinin çözümüne dair kafa yormadan, esas mağdur durumdaki seks işçilerine karşı sözde ahlaki duruş sergilenmesinin elle tutulur hiçbir yanı yoktur. Haksıza karşı haklının, ezene karşı ezilenin yanında durmak, durabilmek insanlık görevidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder