19 Ağustos 2011 Cuma

BİR SARHOŞUN NOTLARI-2

Can Yücel diye bir abimiz vardı, rahmetli iyi içer, iyi yazardı. Sevenleri ölüm yıldönümünde mezarını ziyarete gider, mezarına şarap dökerlerdi. Fena şarapçıydı abimiz. Bir gün herifin biri çıktı, bir yerin başkanıymış, bilirsiniz, başkan olmak kolay iş değil, kıç yalayıp durmak lazım başkan olabilmek için. Kolay kolay başkan yapmazlar insanı. "Baş"larla aran iyi olmalı. Nitekim bu BAŞkan, buyurdular ki, ayıp değil mi bu yaptığınız, inanca saygısızlık değil mi diyiverdi. Sonrasında da bildiğiniz, hedef gösterdi. Ertesi gün bir uyandık, Can Baba'nın kabristanı kırılmış, kırmışlar. Ahirete inanırım, bildiğiniz gibi, dogmatik bir pisliğim ben. Can Baba'nın öbür taraflardan kıçıyla güldüğünü düşünüyorum yaşananlara. Kendisi için mezarının çok önemli olduğunu sanmam, ama muhtemelen, kendileri için mezarlıkların, çok büyük önemi olan insanlar, gidip bir mezarlığa zarar verdiler. Can Baba hayattayken de böyleydi, iki kelam eder, arkasından hitap ettiği insanlar, Can Baba'ya saldıracam diyerek, kendi değerlerine saldırırlardı. Rahmetli, yattığı yerden bile aynı şeyi yapmaya devam ediyor. Saygıyla Can Baba, saygıyla;


Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman

Geçenlerde babamla içtiğim için tartıştık. Sağlığına zararlı oğlum, gençsin, yazık etme kendine dedi. Boşver be baba, ölecez işte, ha üç sene fazla, ha üç sene eksik. Takma bu kadar kafana. İçmeden sarhoş olabilmeyi öğretsen bana, içmem valla. Yeter ki sarhoş olayım arada, unutayim dünyayı, unutabileyim soruları, unutabileyim aklımı. Yoksa balığın yanında giden rakıya da, patatesin yanındaki biraya da, limonlu tuzlu tekilaya da, enerji-vişne-votkaya da ederim veda. İçmeden sarhoş olabilmeyi öğret bana, yeter valla.

İnsanlarla gece-gündüz demeden tartışıyorum. Her konuda, her ortamda, her şekilde. Nedense insanların karşısındakini dinlememek, dinlese bile anlamamak gibi bir sorunu var. Ben diyorum Kürt vardır, sen diyorsun Türk vardır. Ulen Türk yoktur demedim ki, neyin peşindesin. İlla beni vatan haini, illa beni terörist belleyecek. Hani sadece kendi bellese sorun yok, bir de başkalarına belletmeye çalışma gibi bir durumları var. Çok komiksiniz. Bu vatanı böldürtmeyiz. Zannedersin, vatanı kendisine tapulamış, zannedersin Kürtler Amerika'dan gelmiş, burayı bölecek. Ona ayrılıkçılık denir, önce onu öğrenmelisin. Sonra birazcık düşünmelisin. Dünyanın kaç büyük demokrasisinde, ayrılıkçılığın siyasetini yapmak suç. Avrupa'nın kaç ülkesinde, ayrılıkçı partiler mecliste. Peki ya kaçında iktidarda? Bir kaç örnek verelim, siz araştırın. Hollanda, Belçika, İspanya, Britanya, İrlanda vs.

Gelelim terörist mevzusuna. Şimdi bu PKK'lıların ve sempatizanlarının ve siyasi aktörlerinin ve siyasi destekçilerinin hepsi terörist öyle mi? Neden? İnsan öldürdükleri için mi? Amerika iç savaşında terörist kimdi? Kuzeyliler mi, güneyliler mi? Faşist, ırkçı ama aynı zamanda anayasal haklarını korumak isteyen güneyliler mi? Yoksa buna karşı çıkıp daha özgür daha eşitlikçi bir anayasa diyen kuzeyliler mi? Ya da Belçika'da eski düzen devam etsin diyen Valonlar mı teröristtir, yoksa ayrılacaz da ayrılacaz diyen zengin Flamanlar mı? Çin'de hakkını arayan Türkler mi terörist, yoksa bugün bu hakkı verirsek yarın ayrı ülke de isterler diyen Çinliler mi? PKK'lıların içerisinde mutlaka terörist kafasında yaşayan insanlar var, burası kesin. Sempatizanları arasında da var, burası da kesin. Eee, Türkiyenin geri kalanında da bu kafada yaşayan insanlar yok mu?  Beşikten başlayıp hepsini öldürelim kafasında yaşayan, ayrılıkçı fikirlere sahip tüm Kürtleri öldürelim, yakalım kafasında yaşayan Türkler'e ne diyecez? Aaa, pardon, onlar ülkenin sahibiydi değil mi? Hı hı, haklısınız.


Sadece bunu tartışmıyoruz tabi ki her gün, gün geliyor bir kadına, güzelsin ya sen diyorum. Hatun kişilik anlıyor ki, seninle yatmak istiyorum. Yok abicim öyle bir şey. Herkes seninle yatmak için can atmıyor. Maalesef abazan kitlenin fazla olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve maalesef kadınlarımızın götü abazanların bu ilgisi sebebiyle birazcık kalkık oluyor. İyi de güzel ablam, benim suçum ne peki? Ben sana güzelsin diyorum sen bana, böyle şeylerden bahsetmeyelim diyorsun, politikadan çakmıyorsun, edebiyat desen, kıytırık bilim kurgulardan, polisiyelerden ibaretsin, sinema diyorum, Avatar diyorsun, müzik diyorum, Beyonce, diyorsun. Neyden konusacaz be ablam?


Kaldı ki, "sevişelim mi" sorusu da tü kaka bir soru değildir. Sevilşelim mi denir, istemiyorsan hayır dersin, biter. Bunun ardından vay efendim terbiyesizsin, vay efendim iğrenç bir insansın demenin gereği var mı? Sevgilim dediğin insanın, kendisine tokat atmasına izin verip, benim sevişelim mi dememden iğrenç bir şeymişçesine bahseden, garip akıllı, fazla kıllı, yandan çarklı insanlar yaşıyor bu ülkede. Sevgiyle tokadı yan yana yakıştıran zihniyet, sevişmekle, insanı yanayana yakıştıramıyor. Alın size, özgür dünya anlayışı.


Bazı insanlarla aram çabuk açılır, küçük şakaları kaldıramazlar. Mesela Kaybedenler Kulübü'nü izler, tapar; Charles Bukowski okur, bayılır. Rock'n Roll kültürü beni yansıtıyor yiaaa der. Sonra sen dersin ki, iyi hadi o zaman içelim, sonra da sevişiriz. Manyak mısın sen ya diye başlayan cümlenin sonu, muhtemelen anaya kadar giden küfürlere bağlanır. Valla hangimiz manyağız, ortada.


Sapık bir herif değilimdir, oldukça saygılıyımdır, hayır cevabından anlarım, uzatmam. Sevmediğim bir kadına sevdiğim yalanını söylemem, sırf yatağa atmak için, birine ilgi göstermem. Bunların hepsini yapan adamdan sevgili olur da, benden olsa olsa, iğrenç bir pislik olur. Toplumun kuralları insanı, yalancı olmaya teşvik eder. Medeni dünya seni, maske takmaya zorlar.


Sıklıkla okurum, okumayı seviyorum. Aklımın düşünemeyeceği bir ton şey var, başıma gelmeyecek bir ton şey var, bu eksikleri okuyarak kapatmaya çalışıyorum. Peki yazarak ne bok yemeye çalışıyorum? Yaşamaya çalışıyorum, sadece yaşamaya çalışıyorum. Yazmaktan başka yapabileceğim hiç bir şey yok dünyada. Hikaye, roman, şiir, senaryo, masal, destan.. Ne olursa. Bir şeyler yazmalıyım. Yoksa ölürüm.


Bugün kadının biri bana, Senin kuzenini PKK'lılar öldürdü mü diye sordu? Belli ki, kuzenini, dağdakiler öldürmüş. Şöyle bir cevap verme ihtiyacı hissettim;
"en başta şöyle bir soru sorman daha iyi olurdu. senin için akraba ne demek, bir anlamı var mı? klasik anlamda ailesel işleyiş sistemine dayalı toplumsal düzenle alakalı sorunlarım var zaten. ailesel yakınlığa göre bir değer atfetmeyi, feodaliteye bağlarım ki, hiçte mantıksız olmayan bir bağ içerir.

yani benim için senin kuzeninin pkk'lılar tarafından öldürülmesiyle, benimn kuzenimin pkk'lılar tarafından öldürülmesi arasında hiç bir fark yok. ikisinde de canım acır, kuzenin ya da kuzenim öldü diye değil, bir insan öldü diye.

şu an abim askerde, batıda görev(!) yaptığı için, ailedekilerin kafası biraz rahat tabi, kendisi bana telefon açtığı zaman bir tek şey söylüyor, ne yap et askere gitme. şehirde ana kucağında büyümüş, ekmek elden su gölden büyüyen bir insan askerlik yaparsa, söyleyeceği şey bu olur işte.

her zaman söylüyorum, bir askerimizin öldürülmesine neden olan asıl sorumlu pkk değil, asıl sorumlu, kirli düzen, kirli siyaset ve kapitalizmin kendisidir.

michael moore'un (ki kendisi pek sevmediği, anlaşamadığımız liberal kesime mensuptur) bowling for columbine belgeselini izlemeni tavsiye ederim. hükümetler neden nasıl bir "korku" imparatorluğu kurarlar, neden iki milleti, iki dini, iki ırkı, ik ikültürü birbirine düşman ederler, daha net, daha somut bir biçimde anlarsın."

Yani anlayamıyorum insanları, sanki kuzeni öldürülenler arasında olmasaymış, canı yanmıyacakmış gibi söyleyiveriyordu bunu. Garipsiniz, çok garip. Yönetim kadrosunda yer almayan, her insanın ölümü canımı acıtıyor. Sizin söylediğiniz gibi değil hemde, gerçekten acıtıyor. Hemen arakasından dans edip oynamıyorum yani, diskolara felan gitmiyorum. Kafaya takıyorum, ne yapılabilir diyerek okuyorum, araştırıyorum, yazıyorum, düşünüyorum. Ulen şimdi oraya bizim ordu gider, hepsini öldürür gelir, sorun çözülür diyerek, ilkokullu gibi davranmıyorum.

Beyoğlu'nda neler oluyor, bilemiyorum. Önce sigara yasağı dediler, sonra koltuklar toplanacak dediler, şimdi de Galata'nın önünde içemezsiniz deniyor. O da yetmezmiş gibi, sokak sanatçılarına da karışır olmuşlar. Ulan alın alın, İstiklal'i de alında elimizden, sağda solda içiyoruz diye mahalleli bizi linç etsin, tüm içenlerden kurtulun. Malum İran'da içene terörist gözüyle bakıyorlar, belki yakında bize de o gözle bakarlar, belli olmaz. Ama yine de bir şeyler söylemek icap eder. İstiklal sigarasıyla, İstiklal alkolüyle, İstiklal sevişenleriyle, İstiklal LGBT bireyleriyle İstiklal'dir. Kapitalizmin uşağı insanlar, avm avm gezecek diye, İstiklal'i yedirmeyiz. Siz yemek istersiniz, biz yedirmeyiz. İsterseniz sokak sanatçılarını kaldırın, isterseniz sokakta alkol almayı da yasaklayın. Bu iğrenç sesimle gelir orda müzik yaparım, ellerimde kasa biralarla gelir, her gün içerim. İstiklal'i de bok püsür zengin mekanı yapacaksanız, sikeyim öyle özgür yaşamayı.


3 yorum: