25 Ağustos 2011 Perşembe

IŞIK KOŞANER'DEN İNCİLER

Koşaner Paşa'nın itiraf gibi açıklamaları internette gezinip duruyor bu aralar. Koşaner Paşa'ya ait olduğunu biliyor muyduk? Bilmiyorduk. Herhangi bir yalanlama gelmediği gibi, bu bilgiyi doğrulayacak bir çok açıklama geldi. Hilmi Özkök, dinleme hukuksuzdur dedi. Yani, konuşan Koşaner ama dinleme şekli doğru değil.

İşin hukuki kısmından ben anlamam, vatandaşın da büyük bir kısmının anlayacağını sanmıyorum. Ortada bir dinleme var, bir de dinletme. Buna göre bir kaç şey söylemekte fayda var.

Konuşmanın ne zaman yapıldığı tam olarak belli değil. Muhtemelen Işık Koşaner bu konuşma esnasında kara kuvvetleri komutanı. Muhtemelen, kapalı kapılar arkasında generalleriyle, subaylarıyla yaptığı bir bilgilendirme toplantısı. Yani, kaydi yapan kişi, muhtemelen üst düzey bir askeri personel. Daha zaten bu veriye dayanarak, askeriyedeki yozlaşmanın farkına varabiliriz. Kendi içerisindeki dinlemelere bile çare bulamayan bir ordunun, koskoca bir ülkeyi koruma işini nasıl becerebileceği büyük bir muallak.

Hala okumamış, hala dinlememiş ilgisiz ve bilgisiz vatandaş için, kayıttaki bir kaç noktayı özellikle belirtmekte fayda var.

Koşaner Paşa diyor ki; "on yıl önce, yirmi yıl önce rastgele mayın döşemişiz, sonra da terkedip gitmişiz. Ne yeri belli, ne kimin yerleştirdiği. Sonra gidiyor bizim askerimiz basıyor mayına." Durumun vehametini kavrayabiliyorsunuz değil mi? Önce mayın döşüyoruz, sonra yerini unutuyoruz, sonra da askerimizi mayınların arasına yolluyoruz. Bu kez de mi vatan sağolsun, bence artık insan sağ olsun demenin vakti geldi.

Koşaner Paşa devam ediyor; "İHA diye bir nimet var elimizde.Ama koordinesizlik yüzünden kullanamıyoruz. Hantepe'ye baskın yapılıyor, yarım saat sonra anca gönderiyoruz İHA'ları. Neden, sahada görev yapanla, cihazların başında görev yapanlar arasında iletişimsizlik var." Bu kadar harcanan paraya, bu kadar gelişen teknolojiye rağmen, hala sahadakiyle, cihaz başındaki iletişimini tam kuramıyorsa, hala ast-üst ilişkisini, doğru düzgün kuramıyorsanız, burdan tek bir sonuç çıkar. O da asker ölümlerinin sizin için bir şey ifade etmediğidir, er ve erbaşlar ölür, kalan sağlar sizindir.

Daha sonraki söylemler daha da vahim bir durumu gösteriyor. Koşaner Paşa; "biz tim komutanı olarak atıyoruz adamı başlarına, çatışma çıkıyor, pırrr, tim komutanı silahı atıp kaçıyor. Ertesi gün Roj Tv'de, silah numarasını veriyorlar kaçan komutanların. Bu insan daha sonra hiçbir şey olmamış gibi geliyor, görevine devam ediyor. Böyle rezillik olmaz." diyor. Demek ki neymiş, "Her Türk asker doğmazmış.". Komutanlar da insanmış, onlar da korkarmış. Can her şeyden tatlıymış. Bu itiraf, en temel noktalardan birini kavramamız için yeterince açık. İnsan mesleği gereği asker de olsa, önce insandır. Ölmek ve öldürmekle hiçbir sorun çözülmez. Tim komutanının silahını atıp kaçtığı yerde, gencecik askerlerin, eğitimsiz askerlerin, ömrü hayatında, askerlik dışında silah görmemişlerin, kahramanca çarpışmasını düşünmek ve beklemek, insanlık onuruna aykırı bir beklentidir.

Işık Koşaner, konuşmanın sonarki kısımlarında kendi erimizi, kendimizin vurduğu durumların yaşandığını da kabul ediyor. Yani savaş, her şekilde can alıyor. Silahlanma ve silahlı insana korku pompalama sonucundaki histeriksel tepkilenmeler, kendi askerimizin, yine asker tarafından vurulmasına neden oluyor. Başka ne olacaktı ki? Ne bekliyorduk ki?

Ses kaydının bana göre en önemli kısmı, Koşaner'in, PKK'nın eylemsizlik kararıyla alakalı söyledikleri. Koşaner diyor ki; "PKK eylemsizlik kararı alıyor, ve gerçekten de, kırsaldaki eylemlerini azaltıyor. Ama bu eylemsizlik kararları bizi ilgilendirmez, biz kararlılıklar bu işin üstesinden gelecez". Yani yıllardır PKK'nın iddia ettiği şeyi, Koşaner kabul ediyor. PKK ne diyordu; "Biz eylemsizlik kararı alıyoruz, aylarca, hatta belki yıllarca savunma pozisyonuna geçiyoruz, ancak TSK operasyonlara, öldürmeye devam ediyor. Biz de kitlemize, tabanımıza, ancak bir müddet hakim olabiliriz. Sonrasında karşılık vermek zorundayız." Yani barışı istemeyenin TSK olduğu açıkça görülüyor. TSK için çözüm dağdakilerin hepsini öldürmek.

Koşaner'in ikinci ses kaydında, herkesçe kabul edilen mantıksızlıklarla alakalı söyledikleri yer alıyor. Erlerin subayların özel işlerinde kullanılmasının önüne geçilmesi isteniyor. Subayların, köpeklerini gezdirenler, evlerini boyayanlar, karısını, kızını götürüp getirenler. Ya siz bunları bitirin ya da zaten bitirecekler diyor. Yani, zorunluluk hali olmasa, muhtemelen aynı tas aynı hamam, erlerin emeklerinin sömürüsüne devam edilecekti.

Koşaner Paşa, en çok ses kayıtlarının bile devletin elinde olmasından, bunların bile çalınmasından, dışarıya sızmasından duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Yani, konuştukları şeylerin, yasalara aykırı olması, ülkeyi kaosa sürükleyecek olması felan önemli değil, önemli olan bunların dışarıya sızmış olmasıymış gibi. Siz bazı konulara karışmamanız gerktiğinin bilincinde olsaydınız, o zaman dışarıya sızdırılacak bir şey de olmazdı, olmayan şey sızıdrılsa bile, suçlu siz değil tamamiyle sızdıran kişi olurdu. Hata yapılabilir, yanlış yapılabilir. Ama önemli olan hatadan, yanlışlardan ders çıkarabilmektir. Neden yanlış yaptım demek yerine, yanlışını ortaya çıkaranları suçlamak, kendini bilmezliktir.

Sonuç olarak, madem, ordu kepazelik içerisinde, tüm o milliyetçi, militarist, kana susamış vatandaşlarımızın da, savaşta ısrar etmesinin anlamı yok. Belli ki bu savaş, bir çok askerimizin öldürülmesine sebebiyet verecek. Hani zaten dağdakilere insan gözüyle bakmıyorsunuz, hani zaten Kürt sivillerinin öldürülmesine de bıyık altından gülüyorsunuz. Bari kendi askerinizin, pisi pisine ölmesini kabullenmeyin. Bari sadece, bu iğrenç, bu dar bakış açısıyla savaşa karşı çıkın.

Yeter artık!
Edi Bes e!
Ya Basta!

meraklısına ses kayıtları;

1.ses kaydı =>> http://www.youtube.com/watch?v=eVc53yv7exw
2.ses kaydı =>> http://www.youtube.com/watch?v=elmlrpmmrkU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder