11 Ağustos 2011 Perşembe

İngiltere İsyanı, Varoşlar ve Doğulu Göçmenler

Tottenham'da başlayan isyanla alakalı bir çok şey söyleniyor. Yağma için isyanın başlatıldığı, devletin işsizlik ödemelerini kaldırdığı için aylakların çalışmak zorunda kalacağından dolayı bir öfke birikiminin yaşandığı, olayların ırkçılık karşıtı bir isyan olabileceği vs vs vs. Bunların sonucunda normal olarak, liberaller, muhafazakarlar, milliyetçiler, islamcılar, burjuvalar, tatlı su solcuları kralcı bir tutum içerisine girdiler. Biz sosyalistler, komünistler, anarşistler de şiddeti savunan, masum insanların kafasının gözünün kırılmasını destekleyen insanlar olarak yaftalanmaya başlandık. O halde, bir cevap hakkı doğdu. Cevabımızı kimseden eksik etmeyelim.

Tottenham çoğunlukla göçmenlerin ve afro-karayipli siyahların ve doğulu göçmenlerin (Türkler, Kürtler, Araplar, Sihler gibi) beraber yaşadığı bir Londra bölgesi. Bildiğimiz Londra işte. Hani sanayi devriminin başladığı ülkenin, dünyaya yön veren ülkenin başkenti olan. Peki bu kentin ne gibi sıkıntıları var, bakalım. En yüksek gelire sahip %10'luk kısım yaklaşık 900bin sterlin kazanırken en fakir %10 lık kısım 3bin sterlin kazanıyor.Yaklaşık 300 katlık bir fark var arada. Bu fark Londrada en son 19.yy da görülmüş. 200 yıl sonra Londra dönüp dolaşıp aynı yere gelmeyi bir şekilde başarmış.

Tottenham bölgesi Londra'nın varoşları olarak adlandırılabilir. Suç oranı yüksek, eğitim ve gelir seviyesi düşük. Genç nüfus işsiz, gelecekten umutsuz. Keyfi uygulamalar da almış başını gitmiş. Londranın her hangi bir bölgesinde bir insanı durdurup arayamazsınız, ancak Tottenham'da bu serbest. Polise direnmenin cezası belki de gözaltında ölmek. İşkembeden sallamıyorum son 13 yılda 330'dan fazla insan gözaltındayken ölmüş. Bu sebepten dolayı ceza alan tek bir polis bile yok. 1985'te buna benzer bir olay daha yaşanıyor. Polis bir evi basıyor, evdeki kadın kalp krizinden ölüyor. Sonrasında çıkan olaylarda 60 polis yaralanırken bir poliste hayatını kaybediyor. O günden bugüne hiç bir şey değişmemiş. Tottenham'ın iki şeyi ünlü, biri futbol takımı, diğeri film sahnelerini aratmayan çatışmaları.

Kısa Tottenham turumuzdan sonra gelelim günümüz olaylarına. Bundan tam bir hafta önce perşembe günü polis, iddialara göre silahını attıktan sonra, yani teslim olduktan sonra 29 yaşında 4 çocuk babası (sanırım ingiltere'de siyahların çoğunluk olması için uğraşıyordu) Mark Duggan'ı vurarak öldürdü. Cumartesi günü ilk organize, barışçıl yürüyüş yapıldı. Cumartesi akşam saatlerinde ise polisle ilk çatışma patlak verdi. O gün bugündür isyan bir çok bölgeye ve şehre yayılmış durumda. Çoğu insanın korkusu isyanın tüm Avrupa'yı saracak şekilde yaygınlaşması.

Şu ana kadar gözaltına alınanların sayısı 1200'ü aştı. Aşırı sağcılar sokaklara çıktı, polis isyancıları durduramıyorsa biz durdururuz diyorlar. Yani aşırı sağcılar bir kez daha devletin, bir kez daha hükümetin, bir kez daha zenginin, bir kez daha gücü elinde bulunduranın uşaklığını yapmaya gönüllü oluyorlar. Şaşılacak bir durum değil tabi ki, aşırı sağcılardan da bunu beklerdik.

Peki polis gerçekten de yetersiz mi kalıyor? Bugünlerde ortaya atılan iddialardan bir tanesi, elinde çok fazla hak olmadığını iddia eden polisin sırf daha fazla yetki kapmak için isyancılara müdahele etmediği yönünde. Yani polis diyor ki; ulen madem bana asıp kesme yetkisi vermiyorsunuz, o zaman şunlar sizin ağzınızı yüzünüzü bir kırsında aklınız başınıza gelsin, sonra biz alalım yetkimizi, hepsinin ağzını yüzünü kıralım. Nasıl ama, mantıklı değil mi? Oldukça mantıklı tabi ki, polistir, ne yapsa yeridir.

Peki, o halde, gelelim Türklerin başını çektiği doğulu göçmenlere. Bu kardeşlerimiz ne yapmışlar, ellerine levye alma genlerinden olsa gerek, oralarda daha revaçta olan beyzbol sopalarına yönelerek nöbet tutmaya başlamışlar. Ne nöbetiymiş bu, isyancı nöbeti. Yani isyancıların burunlarını, kaburkalarını, kafalarını kırmak için nöbet tutmaya başlamışlar. Mazaret belli, isyancılar yıllarca emek verip biriktirdiğimizi yağmalayacak, dükkanlarımızı ateşe verecek felan da filan. E, güzel kardeşim, senin o insanlarla omuz omuza sokakta olman gerekmiyor muydu? Sen o insanlarla omuz omuza sokakta olsan, dükkanına destek pankartlarını assan, onlar sana aynı tepkiyi verirler mi? Diyelim ki verdiler, onların bu tepkisinin, devletin politikalarından kaynaklandığını görmen gerekmez mi? Bu yüzden senin de eline sopanı alıp bu insanlara karşı değil de, hükümete karşı, sisteme karşı sokağa çıkman gerekmez mi? Yok efendim ben yılda çalışarak 900bin sterlin kaznıyorumgiller sınıfındansan diyecek sözüm olmaz tabi ki. Sen emeğinle 900binini kazanmaya devam et, başın sıkışınca da eline sopa alırsın ne de olsa.

Kahraman doğulu göçmenler gerçekten de kahramandır, tuzu kuru İngilizlerin, hükümetin, polisin, beyaz Türklerin kahramanlarıdırlar. Ancak yok ben mazlumun kahramanıyım dersen orda bir dakika dur derim. Mazlum olan suç batağına saplanmak zorunda bırakılmış, tüm güvenceleri elinden alınmış, umutsuzluğa terkedilmiş olanlar mıdır, yoksa göbeğini kaşıyıp, günde sekiz saat çalışarak, emeğiyle yüz binlerce sterlin kazananlar mıdır? İki kuruşluk mal için, güçlünün yanında saf tutmanın hiç bir onurlu tarafı yoktur. Doğulu göçmenlerin olması gereken yer, fakir halkın yanıdır. Lakin, dünya, onurluca yaşamanın, şerefiyle yaşamanın para etmediği, para etmeyenin de, ezildiği bir sisteme terkedildiği için, üç-beş kuruşluk mal sahibi insanlardan bu davranışları beklemekte, günümüz medeni insanını tanımamak olur.
Peki ben yağmayı destekliyor muyum? Evet, destekliyorum. Alışveriş merkezlerinin yağmalanmasını destekliyorum, değişik ayak oyunlarıyla milyarlarına milyar ekleyenlerin yağmalanmasını destekliyorum, lüks arabaların yakılmasını destekliyorum, insansız hükümet binalarının yakılmasını destekliyorum, bankaların yakılmasını destekliyorum. Fakir halkın, kendisinden koparılmış olanı, hakkı olanı almasını destekliyorum. Fakir halkın, zengini yağmalamasını destekliyorum. Topraksız köylünün, binlerce dönümü olan toprak ağlarının elindeki toprağı gasp etmesini destekliyorum, barakalarda yaşayan mevsim işçilerinin, villaları yağamalamasını destekliyorum, sistemin bok ettiği, eşitsizliğin normalleştirildiği bir dünyada, eşitliğin illegal yollardan elde edilmesini destekliyorum. Yeter ki, insanlar yakılmasın, yeter ki insanlar öldüresiye dövülmesin.

Tottenham'a selam, isyana devam!

Dipnot: İngiltere Başbakanı, David Cameron polislerin davranışlarının doğru olmadığını, olayların fitilini ateşleyen olayda polislerin hatalarının olduğunu kabul etti. Kraldan çok kralcı olanlara gelsin.

Dipnot2: Bandista'dan Gavur İmam İsyanı geldi nedense aklıma, dinlenesi; http://fizy.com/#s/1mahjg




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder